Hakkında

  • MEHMET NUR 7 Yazı

    Tüm Yazıları
HATAYLI GAZETECİ MEHMET NUR'DAN SURİYE ÜZERİNE UYARILAR

Suriye’deki Zulme Karşı Hataylıların Duyarlı Tepkisi ve Uyarılarımız

Suriye’de Alevilere yönelik gerçekleştirilen katliamlar ve insanlık dışı muameleler, içimizi parçalayan, yüreğimizi derinden sarsan bir gerçek. Suriye’deki bu vahşet sadece o bölgedeki insanlar için değil, bizler için de bir travma. Hatay, tarih boyunca farklı kültürlerin ve inançların bir arada yaşadığı bir toprak. Bu yüzden, Hataylı kardeşlerimizin, Suriye’deki bu acıya karşı duyduğu tepkiyi anlayabiliyor ve takdirle karşılıyoruz. Onların gösterdiği insanlık ve vicdan, hepimizin yüreğini ısıtan bir umut ışığı.

Ancak, bu acıların ve tepkilerin ne kadar değerli olduğunu unutmamalıyız. Hataylı kardeşlerimiz, Suriye’deki bu zulmü kınarken, kendi içindeki huzuru ve barışı korumalıdır. Çünkü her ne kadar doğru ve insani bir tepki gösteriyor olsak da, bu tepkilerin yanlış yönlere çekilmesi, toplumsal huzursuzluk yaratabilir. İçinde bulunduğumuz bu hassas dönemde, her adımımızı dikkatle atmak zorundayız.

Hatay’ın sınırlarında yaşayan insanlar, yıllardır farklılıkları hoşgörüyle karşılayan, birbirine saygı gösteren bir halktır. Ancak, şu an dünya, Suriye’deki kaosun ve zulmün etkisiyle daha da kırılgan bir hal aldı. Hataylı kardeşlerimiz, vicdanlarının sesini dinlerken, bu tepkilerin kaosa dönüşmemesi için ellerinden geleni yapmalıdır. Çünkü dışarıda hain gözlerle bakanlar kadar, kendi topraklarımızda da bu durumu daha da karmaşık hale getirebilecek kişiler vardır. Bu gerçek, bizi daha dikkatli olmaya zorlamalıdır.

Hatay, sadece bir şehir değil, aynı zamanda insanlık değerlerinin korunduğu bir kale olmalıdır. Suriye’deki bu acıların Hatay’da da yankı bulması, bu topraklarda huzur ve barışı tehdit edebilir. Hataylı kardeşlerim, bu süreci sağduyu içinde, insanlık onuruna yakışır şekilde geçirmelidir. Her zaman için amacımız, bu zulme karşı insanlık adına bir duruş sergilemekse, o duruşu, içimizdeki kardeşlik ve huzurla pekiştirmeliyiz.

Hataylı kardeşlerimin gösterdiği bu insanlık mücadelesini yürekten destekliyor ve onların bu süreçte sağduyu ile hareket etmelerini temenni ediyorum. Unutmayalım ki, insanlık adına atılacak her adımda, toplumsal barış ve huzur korunmalıdır. Biz, farklılıklarımızla bir bütünüz, ve bu bütünlüğü kaybetmeden, birbirimizi koruyarak yol almalı, insanlık adına bu zor dönemi en doğru şekilde aşmalıyız.

 

Devamı
Hatay’ın Yollarında Kaybolan Hayatlar

Hatay’da son yıllarda yaşanan trafik kazaları, artık bir kabusa dönüşmüş durumda. Ne yazık ki, bu kabus her geçen gün bir can daha alıyor, bir yaşam daha sona eriyor. Son olarak, bir işçi servisinin tıra çarpması sonucu 6 kişinin hayatını kaybetmesi, 8 kişinin ise yaralanması, yüreğimizi derinden sarsan bir başka facia olarak kayıtlara geçti. Ancak, bu kazalar yalnızca rakamlardan ibaret değil. Her biri, geride bıraktığı kayıplarla, birer yaşanmış acıya dönüşen olaylar. O kaybolan hayatlar, bir aileyi, bir dünyayı yok ediyor. Bir anlık dikkatsizlikle başlayan ölümler, yıllarca süren derin yaralar bırakıyor. Ve geriye kalan, kaybedilen sevdiklerinin acısıyla boğuşan o aileler, bir daha asla eskisi gibi olamayacak.

Hatay’daki son iki yılın trafik kazalarına bakıldığında, çoğunun ağır tonajlı araçların karıştığı kazalar olduğu göze çarpıyor. Peki, bu trajedilerin asıl sebebi nedir? Yetersiz yol güvenliği mi, yoksa sürücü hataları mı? Her iki faktör de bu ölümlerin başlıca sebepleri arasında yer alıyor ve ne yazık ki, her iki etken de birbirini besliyor.

Hatay’ın yolları, bu kazaların temel sebeplerinden birini oluşturuyor. Ne yazık ki, bu yolların çoğu, hem araçların güvenli bir şekilde seyretmesi hem de yayaların güvenle karşıdan karşıya geçebilmesi için gerekli standartları karşılamıyor. Yollar dar, kavşaklar ve dönüş noktaları  düzensiz, yol çizgileri silinmiş, trafik işaretleri eksik, aydınlatmalar yetersiz. Ve bu eksikliklerin sonucunda, sürücüler adeta göz kararmış bir şekilde yol alıyor. Birçok yol, her an bir tehlike barındıran dar geçişlere sahip. Bu yollar, adeta birer ölüm tuzağına dönüşmüş durumda. Ve zaman zaman, bu tuzaklar hayatlarla, bazen de sadece maddi kayıplarla sonuçlanıyor.

Bir hayat kaybolduğunda, geriye sadece yas, acı ve kaybedilen bir umut kalıyor. Ama ne yazık ki, hala bu yolları güvenli hale getirme konusunda gerekli adımlar atılmıyor. Her kaza sonrası, “Keşke bir şeyler yapılmış olsaydı” demek, hiçbir zaman kaybedilen hayatı geri getirmiyor. Oysa her bir kazadan sonra geriye kalan acı, bir ailenin, bir toplumun yüreğinde derin izler bırakıyor. Hatay’daki yollar, güvenli ve modern bir altyapıya kavuşturulmadıkça, bu trajediler ne ilk ne de son olacak. Gerçekten de, her bir kaza sonrası kaybolan hayatlar, bir başka acıya dönüşüyor.

Ancak, bu kazaların sadece kötü yol koşullarından kaynaklandığını söylemek de yanıltıcı olur. Sürücü hataları da büyük bir etken. Hız limitlerinin aşılması, dikkatsizlik, trafik işaretlerinin göz ardı edilmesi gibi faktörler, kazaların artmasına sebep oluyor. Fakat bu hatalar da, kötü yol koşullarının bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Dar yollar, yetersiz aydınlatmalar ve eksik işaretlemeler, sürücülerin daha fazla risk alma eğiliminde olmalarına yol açıyor. Yani, yol koşullarının kötü olması, aslında sürücüyü daha tehlikeli hale getiriyor.

Bu trajedilerin önüne geçmek için yapılması gereken tek şey var: Hatay’ın yolları güvenli hale getirilmelidir.

Her kaza sonrası, “keşke” demek artık yeterli değil. Geride kalan kayıpları geri getiremezsiniz. Ancak, bir hayat kaybolmadan, bu yollar güvenli hale getirilirse, belki de bir can daha kurtarılabilir. Artık zamanı geldi; bu yolları güvenli kılmak için atılacak adımlar, sadece kazaları engellemekle kalmayacak, aynı zamanda bir toplumun acılarını da hafifletecektir. Hatay’ın yolları güvenli hale getirilmeden, bu trajediler son bulmayacak.

Devamı
Lütfü Savaş’ın İkilemi: Kazanılan Seçim mi, Yoksa Kaybedilen Seçim mi?

31 Mart yerel seçimlerinin ardından Hatay'da yaşanan belirsizlik, sadece bölgedeki siyasi atmosferi değil, tüm Türkiye’yi de derinden etkileyen bir tartışmaya dönüşmüş durumda. Hatay Büyükşehir Belediye Başkanlığı için seçime giren ve CHP'nin adayı olan Lütfü Savaş, seçim sonuçlarının ardından kazandığını ancak sandıklarda hile yapıldığı gerekçesiyle seçim sonuçlarını kabul etmeyip hak arayışına girmişti. Ancak son günlerde Savaş’ın tutumu, bu hikayenin farklı bir boyut kazanmasına yol açtı.

Daha önce, seçimlerin kazandığı ancak hile yapıldığı için kaybedildiğini dile getiren Lütfü Savaş, son açıklamalarında ise Hatay’daki seçimleri kazanmadığını ve bu kaybın sorumlusunun CHP Genel Başkanı Özgür Özel in  olduğunu savundu. 
Bu açıklama, sadece Hatay’da değil, CHP içindeki bazı denklemleri de sorgulatan bir adım oldu. Savaş’ın, “Seçimi kazandım, ancak hile yapıldı” savunmasından, “Seçimi kaybettim ve bunun sorumlusu Özgür Özel’dir” noktasına gelmesi, parti içindeki iç hesaplaşmaların da bir yansıması gibi görünüyor.

Şimdi soralım: Lütfü Savaş, seçim kazanılmadı mı, yoksa gerçekten hileyle mi kaybedildi? Ve bu soruyu sormak gerekirse, bu kadar kısa süre içerisinde meydana gelen bu değişim, neyi ifade ediyor?

Öncelikle, Savaş’ın eski tutumuna bakıldığında, seçim sonuçlarını kabul etmeyip hile iddialarını öne sürmesi, siyasette sıkça rastlanan bir refleksi yansıtıyordu: kaybedilen seçimleri kabullenmemek. Seçim sonuçlarının istikrarlı bir şekilde sorgulanması, kimi zaman halkın da beklentilerini tam anlamıyla karşılayamayacak bir durum yaratabiliyor. Lütfü Savaş, seçimi kazandığını ancak hile ile kaybettirdiğini iddia ederken, seçim sonuçlarına itiraz etmek en doğal hakkıydı. Fakat şimdi, o kazandığını düşündüğü seçimdeki kaybın sorumlusunu başka birine yüklemesi, işin rengini değiştiriyor.

Peki, bu dönüşüm neyi ifade ediyor? Savaş’ın bu yeni yaklaşımı, başarısızlığın sorumluluğunu başkalarına yükleme çabası mı, yoksa içsel bir sorgulamanın sonucu mu? Özgür Özel’in partideki ağırlığı ve genel seçimlere yönelik stratejileri, zaman zaman eleştirilse de, Savaş’ın çıkışı, yalnızca Hatay özelinde değil, CHP’nin genel politikalarını sorgulayan bir bakış açısını da beraberinde getiriyor.

Seçim kaybının ardından suçlu aramak, siyasette sık karşılaşılan bir durum. Ancak bu kadar kısa sürede yapılan bu değişim, sadece bir kaybın öfkesinden mi kaynaklanıyor, yoksa derin bir stratejik yanlışlık mı söz konusu? Savaş’ın açıklamaları, hem seçmen hem de parti içindeki destekçilerinin kafasında birçok soru işareti bırakıyor.

Özetle, Savaş’ın yaklaşımı, Hatay’daki seçim sonuçlarının sadece yerel bir mesele olmadığını, aynı zamanda CHP içindeki güç dengelerini de etkileyen bir soruna dönüştüğünü gösteriyor. Lütfü Savaş, bir yandan seçimlerin kazanıldığını savunurken, diğer taraftan kaybedilen seçimdeki sorumluluğu başkalarına yükleyerek, bu karmaşık ikilemin içinde yeni bir gündem oluşturdu. Savaş’ın seçim kaybını kabul etmesi, bu konuda daha fazla tartışma yapılacağını ve siyasetteki dinamiklerin daha da değişebileceğini gösteriyor. Ancak nihayetinde şu soru hala yanıtlanmayı bekliyor: Hatay’daki seçim gerçekten kaybedildi mi, yoksa hileyle mi kaybedildi?

Devamı
Hatay’da Sağlık Sakandalı

8 AYLIK BEBEK TAM KAPSAMLI YOĞUN BAKIM ÜNİTESİ BULUNAMADIĞI İÇİN HAYATINI KAYBETTİ

Hatay’da yaşanan korkunç bir sağlık skandalı, sadece bir ailenin dramına değil, tüm bölgenin sağlık sistemine dair derin sorgulamalara yol açtı. 8 aylık bir bebek, tam anlamıyla bir yoğun bakım ünitesine erişim sağlanamadığı için hayatını kaybetti. Bu olay, Hatay’daki sağlık altyapısının yetersizliğini bir kez daha gözler önüne serdi ve birçok soruyu akıllara getirdi: Bu dramın sorumlusu kim? Sağlık sisteminde nerede yanlış yapıldı? Ve daha önemlisi, bu tür trajediler ne zaman son bulacak?

Bebek, yoğun bakım ihtiyacı nedeniyle şehir dışındaki hastanelere sevk edilmesi gereken bir durumda ancak kimlik bilgilerinin güncel olmaması nedeniyle sevk işlemi gerçekleştirilmedi. Hatay'da tam donanımlı bir çocuk yoğun bakım ünitesinin olmaması, küçük bir canın hayatını kaybetmesine yol açtı. Bu, yalnızca bir sağlık sorunu değil, aynı zamanda bir yönetim ve altyapı sorunudur.

Bir çocuğun hayatı, “kimlik bilgileri güncel değil” ya da “yoğun bakım ünitesi yok” gibi gerekçelerle tehlikeye atılmamalı. Hatay gibi büyük ve önemli bir şehirde, bir çocuğun yaşam mücadelesi, sistemin eksiklikleri nedeniyle kaybedilmemeliydi. Ancak bu trajik olay, sağlık hizmetlerinin ne kadar kırılgan bir yapıya sahip olduğunu ve bazen çok basit bir hatanın bile hayatlar üzerine derin etkiler bırakabileceğini gözler önüne serdi.

Bu tür olayların sorumluluğunu yalnızca bir ya da birkaç kişiye yüklemek, sorunun çözülmesine yardımcı olmayacaktır. Çünkü bu bir "bireysel hata" değil, tüm bir sistemin işleyişindeki eksikliklerin ve ihmallerin sonucudur. Sağlık alanındaki altyapı eksiklikleri, yetersiz kaynaklar, personel sıkıntıları ve yönetim hataları, bir araya geldiğinde bu tür trajedilerin yaşanmasına zemin hazırlamaktadır. Peki, bu durumu kim değiştirecek? Bu hayatı kaybeden bebeğin sorumluluğu kimin omuzlarında olacak?

Bu trajedinin ardından, Hatay’daki sağlık hizmetleri konusunda daha fazla soru işareti doğuyor. Sağlık bakanlığı ve yerel yönetimler, benzer bir olayın bir daha yaşanmaması için ne gibi adımlar atacak? Hatay’daki çocuk yoğun bakım ünitesinin yetersizliği ve şehir dışına sevk işlemlerindeki bürokratik engeller, sadece bu bebek için değil, tüm halk için tehlike oluşturuyor. Bir çocuğun hayatını kaybetmesine yol açan bu eksikliklerin artık görmezden gelinmemesi, bu tür acıların bir daha yaşanmaması için çözüm önerilerinin acilen masaya yatırılması gerekiyor.

Toplum olarak, her gün iyileşmesi ve güçlenmesi gereken bir sağlık sistemine sahip olmanın gerekliliğini unutmamalıyız. Sağlık bir hak, bir ayrıcalık değil. Ancak bugün Hatay’daki durum, sağlık hizmetlerinin hâlâ ne kadar adaletsiz ve yetersiz olabileceğini gösteriyor. Bu olayı sadece bir aile dramı olarak görmek yerine, tüm toplumun ortak sorunu olarak ele almalı, sistemin hatalarından ders çıkarmalıyız.

Hatay’daki bu trajedinin hesabı, sadece sağlık çalışanlarına ya da yöneticilere değil, aynı zamanda bu sağlık sistemini ihmal eden tüm yetkililere verilmelidir. Bir çocuğun hayatı, bu sorumluluğun ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. Ve bizler, bunun son bulması için artık harekete geçmeliyiz.

Bebeğe Allah'tan rahmet, ailesine sabır diliyorum.

Devamı
CHP’DE YENİ DÖNEMİN BAŞLANGICI

CHP’DE YENİ DÖNEMİN BAŞLANGICI 

Türkiye siyasetinde önemli bir dönüm noktasına tanıklık ediyoruz. CHP'nin 38. Olağan Kurultayı sonucunda yeni genel başkan olarak Özgür Özel seçildi.  Bu yazıda, Türkiye siyasetindeki bu önemli gelişmeyi, yeni genel başkan Özgür Özel'i tebrik etmenin yanı sıra, CHP'nin eski genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na da teşekkür etmek  istiyorum.

Özgür Özel, CHP'nin yetiştirdiği deneyimli siyasetçilerden biri. Partinin içinde uzun yıllar boyunca aktif rol almış, demokrasiye, özgürlüklere ve adalet duygusuna olan bağlılığıyla tanınan bir isim. Parti içi seçimlerde aldığı destek, CHP üyelerinin geleceğe dair umutlarını ve beklentilerini yansıtıyor.

Ancak bu noktada, CHP'nin eski genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na veda etme zamanı geldi. Kılıçdaroğlu, partiyi zorlu dönemlerden geçirirken, demokrasi ve adalet mücadelesini cesaretle sürdürdü. Ülkenin birçok sorununa dikkat çekti ve bu sorunların çözümü için mücadele verdi. Partisinin başarılı bir şekilde büyümesine ve güçlenmesine önemli katkılarda bulundu.

Kemal Kılıçdaroğlu'nun liderliği döneminde CHP, demokratik değerlere ve insan haklarına olan bağlılığını yineledi. Cesaretli açıklamaları ve siyasi duruşuyla, Türkiye'nin demokratikleşmesi için birçok kişiye ilham kaynağı oldu. Bugün, CHP'nin demokratik değerleri ve adalet mücadelesi, Kılıçdaroğlu'nun liderliği sayesinde daha da güçlü bir şekilde devam ediyor.

Özgür Özel, Kılıçdaroğlu'nun başlattığı bu önemli mücadeleyi devralıyor. Kendisi, partiyi yeni bir döneme taşıyacak ve CHP'nin misyonunu güçlendirecektir. Kongre süreci, birlik ve beraberlik içinde gerçekleşmiş, demokrasiye olan inanç ve saygıyla sonuçlanmıştır. Bu, CHP'ye yakışır bir kongre olduğunu gösteriyor.

Özgür Özel'in liderliği sadece parti içinde değil, aynı zamanda Türkiye siyasetinin genelinde büyük bir etkiye sahip olacaktır. Ülkemizin içinde bulunduğu zorlukların aşılması için kararlılıkla çalışması ve demokratik değerlere olan bağlılığını sürdürmesi gerekecektir.

Özgür Özel'i yeni görevinde tebrik ediyor ve başarılar diliyorum. Ülkemizin içinde bulunduğu zorlukların üstesinden gelmeye yardımcı olmasını ve demokratik süreçlerin güçlenmesine katkıda bulunmasını umut ediyorum. Aynı zamanda, Kemal Kılıçdaroğlu'na da partiye yaptığı değerli katkıların da göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Siyasette bu yeni dönemde başarılar diliyor ve Türkiye'nin aydınlık bir geleceğe doğru ilerlemesine katkı sağlamasını temenni ediyorum.

Devamı
Hatay Depremzedeleri: Valilerin ve Yöneticilerin Kayıtsızlığının Acı Bedeli

Hatay Depremzedeleri: Valilerin ve Yöneticilerin Kayıtsızlığının Acı Bedeli

Hatay, benim ve memleketini seven duyarlı insanlar için artık sadece depremin yıkıcı etkilerinin yaşandığı bir bölge değil, aynı zamanda güvenlik ve sağlık sorunlarının pençesinde kıvranan insanlarla dolu bir hikaye halini aldı. Depremler, doğanın insanlara verdiği en büyük uyarılardan biri ve bu uyarı Hatay gibi depremin yaşandığı ve yıkımların olduğu bir bölge için gerçek bir tehdittir. Ancak bu tehdit, sadece toprak sarsıntısı ve bina çökmeleriyle sınırlı değildir; aynı zamanda depremin yarattığı güvenlik ve sağlık sorunları da büyük bir tehdit oluşturuyor.

Güvenlik Sorunları: Yaşam İçin Bir Tehdit
Depremler sonrası yaşanan güvenlik sorunları, Hatay'da yaşayan insanları daha fazla tehdit etmektedir. Binaların çökmesi, hırsızlıkların artması ve genel güvenlik eksikliği, zaten yaşadıkları travmanın gölgesinde olan insanlar için tam anlamıyla bir kâbusa dönüşmüştür. Gözlerimizin önünde, güvensizlik yüzünden çaresizce sıkılmış bir halde kalıyorlar.

Sağlık Sorunları: Asbest Tehlikesi ve Sağlıksız Ortamlar
Diğer bir büyük sorun ise sağlıkla ilgilidir. Depremler sonrası yıkılan eski binaların içerisinde gizlenen ölümcül bir tehlike vardır: asbest. Bu zararlı madde havaya karıştığında, solunum yolu hastalıkları ve kanser riskini artırabilir. Depremzedeler için sağlıklı bir çevre sağlamak valilerin ve yöneticilerin sorumluluğundadır, ancak maalesef bu tehlikeye karşı gerekli önlemler alınmamış gibi görünmektedir. Bu insanlar, zaten travmanın etkileriyle mücadele ederken bir de sağlık sorunlarıyla boğuşmak zorunda bırakılmıştır.

Alternatifsiz Kovulanlar: Yardımsızlığın İkinci Yüzü
Bununla birlikte, şehir dışında bulunan ve tesislerde barındırılan depremzedelerin durumu da içler acısıdır. Bu insanlar, yaşadıkları deprem felaketi sonrası kamplara yerleştirilmişlerdir, ancak ne yazık ki, alternatif bir barınma imkanı sunulmadan bu tesislerden kovulmaya çalışılmaktadırlar. Bu durum, valilerin ve yöneticilerin insan hayatına ve güvenliğine verdiği önemi gözler önüne sermektedir. Bu insanlar, mağduriyetlerine bir yenisini daha eklerken, valilerin ve yöneticilerin kayıtsızlığına maruz kalmaktadırlar. Gözlerimizin önünde insanlar, evsiz, güvensiz ve sağlıksız bir ortamda terk ediliyor.

Valiler ve Yöneticiler: Sorumluluklarından Kaçamazlar
Sonuç olarak, Hatay'daki depremzedelerin yaşadığı mağduriyet, valilerin ve diğer yöneticilerin yönetimlerinin yetersizliği ve sorumsuzluğu nedeniyle derinleşmektedir. Bu insanlar, zaten yaşadıkları felaketin gölgesindeyken, güvenlik ve sağlık sorunlarıyla daha fazla zorluk yaşamak zorunda bırakılmaktadırlar. Valiler ve yöneticiler, bu insanların yaşamlarını düzeltmek ve onlara yardım etmek için hemen harekete geçmelidirler. İnsanların yaşamı ve güvenliği, bir yöneticinin en öncelikli sorumluluğu olmalıdır ve bu sorumluluktan kaçamazlar. Bir toplumu yönetmek, vatandaşların refahını sağlamak ve korumakla yükümlüdür. Hatay depremzedelerinin yaşadığı bu mağduriyet, valilerin ve yöneticilerin bu yükümlülüğü yerine getirmediğini açıkça göstermektedir. Bu durumu görmezden gelemeyiz, çünkü bu sıkıntıları görmezden geldiğimizde, depremzedelerin yaşadığı çaresizlik ve mağduriyet daha da büyüyecektir. Bu insanlar, acil yardıma ihtiyaç duyuyorlar ve bu yardımı sağlamak valilerin ve yöneticilerin sorumluluğudur. Hatay için artık sadece bir bölge olarak değil, içindeki insanların yaşadığı trajedilerle anılan bir yer haline geldi.

Bu yazının amacı, Hatay'daki depremzedelerin yaşadığı acı durumu ve bu durumun ardındaki vali ve yöneticilerin kayıtsızlığını vurgulamak. Kendi gözlerimle gördüğüm ve kalbimle hissettiğim bu trajediyi paylaşmak. Güvenlik ve sağlık sorunlarının, depremin yıkıcı etkilerinin ötesinde bu insanları nasıl tehdit ettiğini anlatmak ve insanların duygularına hitap etmek. Yazıyı okuyan herkesin bu konuda farkındalık yaratmalarını ve depremzedelerin yaşadığı bu çaresizlik ve mağduriyeti anlamalarını umuyorum. Bu yazıyı yazarken içim kan ağlıyor, ama belki de bu acı gerçeklerin üzerine ışık tutmak, depremzedelerin yaşadığı sıkıntıları dile getirmek ve yetkilileri harekete geçmeye çağırmak için bir adım daha atmak önemlidir.
(Mehmet Nur)
#hatay #deprem #acı #sağlık #güvenlik #barınma

Devamı
Milletvekilleri; Vatandaşın Sesi mi, Yoksa Belediye Başkanlarının Karşısındaki Engeller mi?

Milletvekillerinin öncelikli görevi, seçildikleri bölgelerin sorunlarını çözmek ve halkın yaşamını daha iyi hale getirmektir. Ancak ne yazık ki, son dönemlerde bu temel sorumluluktan saparak, siyasi çıkarları ön plana alan milletvekilleri ile karşı karşıyayız. 
Özellikle yerel düzeyde yaşanan sıkıntıları siyasi polemiklerin malzemesi haline getirmek, biz depremzedelerin gerçek sorunlarını göz ardı etmenin bir yolu gibi görünüyor.

Son günlerde yaşananlar, milletvekilleri ve belediye başkanları arasındaki ilişkilerin ne kadar sorunlu olduğunu gösteriyor. Bir milletvekili, seçildiği bölgenin halkının sorunlarına odaklanmak yerine, kentin belediye başkanını eleştirerek asıl görevini ihmal ediyor ve siyasi polemiklerle zaman geçiriyor. Peki, bu tür bir tutumun halka faydası var mı?

Eleştiri elbette demokratik bir sürecin önemli bir parçasıdır, ancak eleştirinin yapıcı ve çözüm odaklı olması gerekir. Milletvekilleri, halkın sorunlarını gidermek için siyaseti bir araç olarak kullanmalıdır. Sorunların çözümü için işbirliği yapmalı ve  belediyelerle uyum içinde çalışmalıdır.

Bu tür siyasi polemikler, milletvekilleri ile belediye başkanları arasındaki işbirliğini zedeliyor. Halkın beklediği hizmetlerin siyasi çekişmeler yüzünden aksadığı görülmektedir. Ayrıca, bu tür tartışmalar halkın güvenini sarstığı gibi, hizmetlerin verimliliğini de olumsuz etkilemektedir. 

Depremzedelerin yaşadığı sorunlar da bu denklemde önemli bir yer tutar. Bu insanlar, zaten zorlu bir süreçten geçiyorlar ve acil yardıma ihtiyaçları var. Ancak milletvekilleri, kendi siyasi çıkarlarını önceledikleri için, depremzedelerin sorunlarına gereken önceliği vermiyorlar.

Halkın Beklediği Yardım Nerede?

Depremin yıkıcı etkileri altındaki insanlar için bu süreç, hayatlarını yeniden inşa etme ve normalleşme mücadelesi vermenin zor bir dönemi olmalı. Ancak milletvekilleri, kendi siyasi hesaplarını yaparak, depremzedelerin ihtiyaçlarını görmezden gelmektedir.

Bu, siyasetin geldiği vahim bir nokta. Milletvekilleri, görevlerini yerine getirme yerine, rakip partili belediye başkanlarına saldırarak zaman harcıyorlar. Bu sadece halkın güvenini sarsmakla kalmıyor, aynı zamanda toplumun daha büyük sorunlarına dikkat çekmek yerine, kişisel çıkarlarına odaklanmış oluyorlar.

Depremzedeler için acil yardım ve destek şimdi daha önemli hale geldi. Bu insanlar, evsiz kaldılar, mal kayıpları yaşadılar ve psikolojik travmalarla başa çıkmak zorundalar. Ancak milletvekilleri, kendi siyasi kavgaları sürdürmekle meşgulken, depremzedelerin çaresizlik içinde beklemeye devam ettiği bir gerçek.

Sonuç olarak, milletvekillerinin öncelikli görevi, halkın ihtiyaçlarını karşılamak ve toplumun daha büyük sorunlarına çözüm bulmaktır

Devamı