Hakkında

  • SUAT ELİBÜYÜK 52 Yazı

    Tüm Yazıları
Türk dış ticaretindeki yapılan yanlışlar

Türk dış ticaretinde karşılaşılan bazı yaygın yanlışlar ve zorluklar şunlardır:

  1. Yetersiz Pazar Araştırması: Yeni pazarlara girerken detaylı pazar araştırması yapılmaması, ürün ve hizmetlerin talebini anlamada eksikliklere yol açıyor. Bu durum, yanlış hedef pazar seçimine neden olabilir.

  2. Rekabet Analizinin İhmal Edilmesi: Rakiplerin analiz edilmemesi, işletmelerin strateji geliştirmesini zorlaştırır. Rekabetin ve fiyatlandırmanın dikkate alınmaması, pazar payını kaybetmeye yol açabilir.

  3. Döviz Riski Yönetiminde Eksiklik: Döviz kurlarındaki dalgalanmalar, uluslararası ticarette önemli bir risk oluşturur. Bu riskin etkili bir şekilde yönetilmemesi, işletmelerin kârlılığını tehdit edebilir.

  4. İlgili Mevzuat ve Düzenlemelere Uyumsuzluk: Ülkeler arası ticarette gümrük düzenlemeleri ve vergilerin dikkate alınmaması, ceza ve ciddi para cezalarına yol açabilir. Ayrıca, ithalat ve ihracat belgelerinin eksik ya da hatalı olması sorun yaratır.

  5. Tedarik Zinciri Yönetimi Eksiklikleri: Tedarik zincirinin etkin yönetilememesi, ürün temininde gecikmelere ve maliyet artışlarına neden olabilir. Bu durum özellikle zamanında teslimat gerektiren işlerde sorun yaratır.

  6. Kalite Kontrol ve Standartlara Uymama: İhracat ürünlerinin uluslararası standartlara ve kalite gereksinimlerine uygun olmaması, red ve iade oranlarını artırabilir.

  7. Düşük Marka Bilinirliği ve İmaj: Türk markalarının uluslararası arenada yeterince tanınmaması, piyasa girişini zorlaştırır. Markalaşma stratejilerinin ihmal edilmesi önemli bir kayıptır.

  8. Teknolojik Yetersizlikler: Dış ticaret işlemlerinde teknolojinin yeterince kullanılmaması, süreçleri yavaşlatır ve verimlilik kaybına neden olur. Dijitalleşme ve online satış platformlarının değerlendirilmemesi, rekabette geri kalmaya yol açabilir.

  9. Yanlış Lojistik Planlaması: Lojistik süreçlerin etkin bir şekilde planlanmaması, ürünlerin zamanında ve uygun maliyetle ulaştırılmasını zorlaştırır. Bu da müşteri memnuniyetini olumsuz etkiler.

  10. Çeşitlendirme Eksikliği: Ürün yelpazesinin yeterince geniş olmaması, tek bir ürün veya sektöre bağımlılığı artırır. Bu durum, ekonomik dalgalanmalara karşı savunmasızlık yaratır.

Bu hataların üstesinden gelmek için işletmelerin stratejik planlama, risk yönetimi ve pazar araştırma süreçlerini güçlendirmeleri önemlidir.

Devamı
Asya dış ticaret yapısı

Asya dış ticaret yapısı, kıtanın ekonomik dinamiklerine, ülkelerin gelişim seviyelerine, doğal kaynaklarına ve coğrafi konumlarına bağlı olarak çeşitlilik göstermektedir. Asya, dünyadaki en büyük ve en kalabalık kıta olup, birçok farklı ekonomik sistem ve ticaret ilişkisine ev sahipliği yapmaktadır. İşte Asya dış ticaret yapısının bazı temel unsurları:

  1. Ülkelerin Ekonomik Gelişimi:

    • Gelişmiş ülkeler (örneğin, Japonya, Güney Kore) yüksek teknoloji ve sanayi ürünleri ihraç ederken, gelişmekte olan ülkeler (örneğin, Hindistan, Endonezya) tarım, tekstil ve doğal kaynaklar gibi ürünler ihraç etmektedir.
    • Çin, dünyanın en büyük dış ticaret hacmine sahip ülkesi olarak dikkat çekmektedir. Hem ithalat hem de ihracatta önemli bir rol oynamaktadır.
  2. Ticaret Ortakları:

    • Asya ülkeleri, Avrupa, Amerika, Avustralya ve Afrika ile geniş bir ticaret ağına sahiptir. Özellikle ASEAN ülkeleri (Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği) içindeki ticaret ilişkileri son yıllarda artış göstermiştir.
    • Çin, Asya'nın en önemli ticaret merkezi olarak, birçok Asya ülkesinin en büyük ticaret ortağı durumundadır.
  3. Ürün Çeşitliliği:

    • Asya dış ticaretinde sanayi ürünleri, teknoloji ürünleri, tarım ürünleri, enerji kaynakları (petrol, doğalgaz) ve madenler önemlidir.
    • Elektronik, otomotiv, tekstil ve gıda ürünleri gibi sektörler, Asya'nın dış ticaretinde büyük yer kaplamaktadır.
  4. Serbest Ticaret Anlaşmaları:

    • Asya'da birçok serbest ticaret anlaşması ve ekonomik ortaklık kurulmuştur. Örneğin, RCEP (Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık) gibi anlaşmalar, bölgedeki ticaretin artmasına katkı sağlamaktadır.
  5. Lojistik ve Altyapı:

    • Asya'nın dış ticaretinde ulaşım altyapısı büyük rol oynamaktadır. Limanlar, havaalanları ve kara yolları, ticaretin hızlanmasına yardımcı olmaktadır.
    • Çin’in "Bir Kuşak, Bir Yol" (Belt and Road Initiative) projesi, Asya'daki ticaret yollarını geliştirmeyi ve bölgedeki ülkelerle ticareti artırmayı hedeflemektedir.
  6. Dijital Ticaret:

    • Son yıllarda dijital ticaretin artışı, Asya'daki dış ticaret yapısını da etkilemiştir. E-ticaret platformları, özellikle genç nüfusun yoğun olduğu ülkelerde büyük bir pazar oluşturmaktadır.

Asya dış ticaret yapısı, sürekli değişen küresel ekonomik koşullara, ticaret politikalarına ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak evrilmeye devam etmektedir.

Devamı
Dış ticarette hukuki sorunlar,

Dış ticarette hukuki sorunlar, uluslararası ticaretin karmaşık yapısı nedeniyle ortaya çıkabilen çeşitli sorunları kapsamaktadır. Bu sorunlar, taraflar arasındaki sözleşmelerden, gümrük işlemlerine, ticari uyuşmazlıklardan, fikri mülkiyet haklarına kadar uzanabilir. İşte dış ticarette sıkça karşılaşılan bazı hukuki sorunlar:

Sözleşme İhlalleri: Taraflar arasında yapılan ticari sözleşmelerin ihlali, genellikle en yaygın hukuki sorunlardan biridir. Teslimat sürelerine uyulmaması, malın kalitesinin sözleşmeye uygun olmaması gibi durumlar ortaya çıkabilir.

Gümrük ve İthalat/İhracat Mevzuatı: Ülkelerin gümrük mevzuatları, ithalat ve ihracat işlemlerinde sık sık değişiklik gösterebilir. Bu durum, ticaretin düzenlenmesinde zorluklar yaratabilir.

Fikri Mülkiyet Hakları: Dış ticaret sırasında, markalar, patentler ve telif hakları gibi fikri mülkiyet haklarının ihlali önemli bir sorun olabilir. Özellikle sahte ürünler ve taklitler, ticaretin güvenilirliğini zedeler.

Ticari Uyuşmazlıklar: Taraflar arasında çıkan uyuşmazlıkların nasıl çözüleceği, uluslararası tahkim veya mahkemelerde yargılama gibi konular hukuki sorunlar oluşturabilir.

Uluslararası Ticaret Anlaşmaları: Ülkeler arasındaki ticaret anlaşmalarının ihlali veya yorumlanması gibi durumlar da hukuki sorunlara yol açabilir.

Döviz Kurları ve Ödeme Sorunları: Dış ticarette döviz kurlarındaki dalgalanmalar, ödeme süreçlerinde sorunlara yol açabilir. Ayrıca, uluslararası ödemelerde yaşanan zorluklar da hukuki sorunlar arasında yer alır.

Regülasyon ve Standartlar: Ülkeler arasındaki farklılıklar, ürünlerin standartları ve sertifikasyon süreçleri gibi konularda sorunlara neden olabilir.

Ticaretin Yapıldığı Ülkenin Politik Durumu: Siyasi istikrarsızlık, yaptırımlar veya savaş durumları, dış ticareti etkileyen önemli hukuki sorunlar arasında yer alır.

Bu sorunların çözümü genellikle uzman hukukçuların veya ticaret danışmanlarının yardımını gerektirir. Ayrıca, tarafların sözleşmelerini dikkatlice hazırlamaları, uluslararası ticaretin kurallarını ve düzenlemelerini iyi bilmeleri önemlidir.

Devamı
Dış ticaret ve enflasyon sorunlarını aşmak

Dış ticaret ve enflasyon sorunlarını aşmak, karmaşık bir süreçtir ve birçok faktörü içerir. İşte bu sorunların üstesinden gelmek için alınabilecek bazı önlemler:

Dış Ticaret Sorunları

  1. İhracat Destekleme: İhracatçıları desteklemek amacıyla sübvansiyonlar, vergi indirimleri veya ihracat kredileri gibi teşviklerin sağlanması.

  2. Ticaret Anlaşmaları: Diğer ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları yaparak pazar erişimini artırmak.

  3. Rekabetçi Üretim: Yerli sanayinin rekabet gücünü artırmak için teknoloji yatırımları ve eğitim programları.

  4. Döviz Kuru İstikrarı: Döviz kurlarındaki dalgalanmaları minimize etmek için merkez bankası politikalarının gözden geçirilmesi.

  5. Kalite ve Standartlar: İhracat ürünlerinin kalite standartlarının artırılması ve uluslararası sertifikaların alınması.

Enflasyon Sorunları

  1. Para Politikası: Merkez bankasının faiz oranlarını ve para arzını etkili bir şekilde yönetmesi. Enflasyonu kontrol altına almak için sıkı para politikaları uygulanabilir.

  2. Mali Politika: Devletin harcamalarını ve bütçe açığını kontrol altında tutarak enflasyon üzerinde baskı oluşturacak aşırı harcamalardan kaçınması.

  3. Üretim Artışı: Üretim kapasitesini artırarak talep fazlasını karşılamak ve fiyat artışlarını engellemek.

  4. Rekabetin Artırılması: Pazar yapısının rekabetçi hale getirilmesi, fiyatlar üzerinde baskı yaratabilir ve enflasyonu düşürebilir.

  5. Alım Gücünün Desteklenmesi: Düşük gelirli hanelere yönelik sosyal yardımlar ve asgari ücret iyileştirmeleri ile alım gücünün artırılması.

İki Sorunun Birlikte Yönetimi

  • Kalkınma Planları: Uzun vadeli ekonomik kalkınma stratejileri oluşturarak, hem dış ticaretin hem de enflasyonun sosyal ve ekonomik etkilerini dengelemek.

  • Eğitim ve İstihdam: Eğitim ve istihdam politikaları ile iş gücünün niteliklerini artırarak verimliliği yükseltmek.

  • Araştırma ve Geliştirme: Yenilikçi ürünlerin ve süreçlerin geliştirilmesi, rekabet avantajı sağlayarak dış ticaret açığını azaltabilir.

Bu çözümler genel öneriler olup, ülkelerin ekonomik koşullarına ve yapısal sorunlarına bağlı olarak farklılık gösterebilir. Her durumda, etkili bir politika geliştirilmesi için detaylı bir analiz ve öngörü gereklidir.

Devamı
Röportaj: Hayvancılık Sektörü ve Türkiye\'nin Potansiyeli Üzerine

Röportaj: Hayvancılık Sektörü ve Türkiye'nin Potansiyeli Üzerine
Röportaj Konuğu: Pınar Asil  İhracat/ İthalat Danışmanı

Röportajı Yapan: Suat Elibüyük Dış ticaret Uzmanı/ Gazeteci

1. Hayvancılık sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hayvancılık, insanoğlunun varlığı süresince süregelen ve ekonomik açıdan önemli bir faaliyet alanı. Günümüzdeki ürünleri sayesinde, tüm ülkeler için önemli bir ekonomik güç kaynağı haline gelmiştir. Hayvancılık sektörü; yem sanayi, et ve süt mamulleri sanayii, dericilik ve veteriner ilaçları gibi birçok bileşeniyle yeni istihdam alanları oluşturarak ulusal geliri artırma potansiyeline sahiptir. Ayrıca, yeterli ve dengeli beslenme ihtiyacı, hayvancılığın önemini daha da artırmaktadır.

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, sağlıklı bir insanın vücut ağırlığının her kilogramı için günde 1 gram protein tüketmesi ve bunun %42’sinin hayvansal kökenli olması gerektiği önerilmektedir. Bu da hayvancılığın insan odaklı konulardaki önemini göstermektedir. Ülkeler, beslenme ihtiyaçlarını kendi kaynakları ile karşılama hedefi doğrultusunda hayvancılık sektörünü destekleyen tarım politikaları geliştirmeye yönelmektedir.

2. Ülkemizin hayvancılık potansiyeli hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ülkemiz, coğrafi özellikleri bakımından hayvancılık için son derece elverişli bir konumda. Özellikle 14 milyon hektarlık çayır-meraları ve 23 milyon hektarlık ekilebilir tarımsal arazi ile büyükbaş ve küçükbaş hayvancılığı destekleyebilecek duruma sahibiz. Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında küçükbaş hayvan varlığı açısından 1. sırada, büyükbaş hayvan varlığı açısından ise Fransa'dan sonra 2. sırada yer almaktadır.

Ancak sorun şu ki, hayvan varlığımız iyi olmasına rağmen neden canlı hayvan ve et ithalatı yapıyoruz? Bu duruma daha geniş bir açıdan bakmak gerektiğini düşünüyorum. 1980’li yıllardan itibaren köylerden kentlere göç ile hayvan sayısı hızla azalmaya başladı. Bunun sonucunda, 2010 yılında canlı hayvan ve et ithalatına başladık. 2015-2021 yıllarında devlet destekleri sayesinde bir artış sağlansa da, son dönemde büyükbaş ve küçükbaş hayvan sayısında azalma gözlemleniyor.

3. Hayvancılık ithalat ve ihracat verileri son yıllarda nasıl bir değişim gösterdi?
Ülkemizin canlı hayvan ve  karkas etteki ana ithalat süreci 2010 yılından itibaren başladı. Zaman zaman artış ve azalışlar gösterse de 2017-2018 yıllarında ithalat zirve yaptı. Ancak 2022 yılı sonundan  itibaren ithalat oranları tekrar artış göstermiştir. Ithalatın temel sebeplerinden biri, covid-19 pandemisi sonrası artan girdi maliyetleri, kırmızı et ve çiğ sütteki fiyat baskısı ve sonucunda besicilerin zarar etmesidir. İhracat tarafında ise, 2018 yılına kadar yok denecek kadar az olan küçükbaş hayvan ihracatı, 2022 yılında 540 bin baş seviyelerine çıkmış, ancak bu rakam 2023 yılında 44 bin başa düşmüştür.

4. İthalat sürecinde karşılaştığınız en büyük zorluklar nelerdir?
İthalat sürecinde karşılaşılan zorluklar, ülkeler arası ticaret kurallarından kaynaklanmaktadır. Tarım Bakanlığı tarafından yürütülen sağlık ve sertifikasyon süreçleri, gümrük işlemleri ve yurtdışında bulunan tedarikçilerle yapılan sözleşmelerin zorluğu göz önüne alındığında, birçok engel ile karşılaşıyoruz. Özellikle hava koşulları ve yüksek sıcaklıklar, hayvan nakli sırasında sorun yaratabiliyor.

5. Türkiye'nin hayvancılık sektörüne yönelik politikalar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Hükümetin son yıllarda açıkladığı hayvancılık yol haritası; stratejik öneme sahip ürünleri kapsamakta. Ancak mevcut durumdan hareketle, kırmızı etteki ithalat bağımlılığının sona erdirileceğine dair yeterli politika göremiyorum. Mevcut sorunlar devam ederse, ithalat sarmalında kalmaya devam edeceğiz.

6. Gelecek 5-10 yıl içinde hayvancılık sektöründe ne gibi değişiklikler bekliyorsunuz?
Gıda üzerindeki stratejilerin arttığını gözlemliyoruz. Hızla artan dünya nüfusu ve kısıtlı kaynaklar, gıda teminini stratejik bir hale getirecektir. Ülkemizde kırsal kalkınmanın sağlanması için akılcı ekonomik politika tedbirlerine ihtiyacımız var. Önümüzdeki dönemde teknoloji ve sürdürülebilir üretim yöntemleri daha fazla önem kazanacak.

7. Sektördeki diğer paydaşlara iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
Hayvancılık sektöründe kendimize ait yem üretimi yapmak, işletmelerin sağlıklı bir yapıya sahip olmasını sağlamak açıcısından kritik öneme sahiptir. Devlet desteklerinden yararlanmak ve konuya hakim kişilerden danışmanlık almak, çiftçilerimizin daha verimli ve kazançlı iş yapmalarına yardımcı olacaktır.

Röportajımıza katıldığınız için teşekkür ederiz. Eklemek istediğiniz başka bir bilgi veya konu var mı?

Yok, teşekkür ederim. Hayvancılık sektörünün geleceği için umutluyum ve bu alanın desteklenmesi gerektiğine inanıyorum

Devamı
Türk firmalarının pazar payı araştırması yaparken karşılaştıkları hatalar

Türk firmalarının pazar payı araştırması yaparken karşılaştıkları hatalar ve bu süreçte bütçenin rolü ile ilgili birkaç önemli noktayı aşağıda sıralıyorum:

Hatalar:

  1. Yetersiz Veri Toplama: Firmalar genellikle yeterli ve doğru veri toplamakta zorlanabilir. Özellikle hedef kitle ile ilgili yapılan yanlış tanımlamalar, sonucun güvenilirliğini etkileyebilir.

  2. Yanlış Yöntem Seçimi: Pazar payı araştırmasında kullanılan metodolojinin uygun olmaması, yanlış sonuçlara yol açabilir. Örneğin, sadece anketle veri toplamak yerine farklı yöntemlerin (gözlem, derinlemesine mülakat, odak grup çalışmaları) bir arada kullanılması daha etkili olabilir.

  3. Geçmiş Verilere Aşırı Güven: Firmalar çoğu zaman geçmiş verilere dayalı tahminlerde bulunarak mevcut pazar dinamiklerini göz ardı edebilir. Pazar koşulları hızla değişebilir, bu nedenle güncel verilere odaklanmak önemlidir.

  4. Rekabet Analizinin Yetersizliği: Pazar payı araştırmalarında rakiplerin performansı ve stratejilerinin yeterince incelenmemesi, işletmenin kendi konumunu tam olarak anlamasını engeller.

  5. Duygusal Faktörlerin Etkisi: Şirket içindeki duygusal ve subjektif faktörler, pazar payı araştırmasının objektifliğini zedeleyebilir. Yönetim kararları, kişisel görüşlerden etkilenebilir.

  6. Hedef Kitle Tanımında Belirsizlik: Hedef kitleyi net bir şekilde tanımlamamak, ürün veya hizmetin pazar payını doğru bir şekilde analiz etmeyi zorlaştırır.

Bütçe:

  1. Araştırma Bütçesinin Yetersizliği: Pazar payı araştırmaları, zaman ve kaynak gerektiren süreçlerdir. Yetersiz bir bütçe, kaliteli veri toplama yöntemlerinin ve analizlerin uygulanmasını engelleyebilir.

  2. Uzman Desteği: Araştırma sırasında uzmanlara (pazar analistleri, veri bilimcileri gibi) yeterli bütçe ayrılmaması, yanlış analizler ve sonuçlarla karşılaşılmasına neden olabilir.

  3. Yatırım Getirisi: Yapılan pazar payı araştırmasının sağladığı veriler, doğru stratejilerin belirlenmesini sağlayarak uzun vadeli kazançlar getirebilir. Ancak, ilk etapta yüksek maliyetler göz önünde bulundurulmadığı için araştırmalar yeterince uygulanmayabilir.

  4. Teknolojik Yatırımlar: Gelişmiş analiz yazılımları veya veri toplama araçlarına yapılacak yatırımlar, bütçenin bir kısmını alabilir. Ancak bu yatırımlar doğru yapıldığında uzun vadede pazar payı analizinin doğruluğunu artırabilir.

Sonuç

Türk firmalarının pazar payı araştırmalarında dikkat etmeleri gereken birçok unsur bulunmaktadır. Bu süreçlerde yapılan hatalar, araştırmanın geçerliliğini azaltabilirken, ayrılan bütçe de araştırmanın kapsamını ve kalitesini belirleyen önemli bir faktördür. Doğru stratejilerle bu hatalardan kaçınılabilir ve etkili bir pazar analizi gerçekleştirilebilir

Devamı
ÖZBEKİSTAN VE EKONOMİSİ

Özbekistan, Orta Asya'da yer alan bir ülkedir. Kuzeyde Kazakistan, doğuda Kırgızistan, güneyde Tacikistan, güneydoğuda Afganistan ve batıda Türkmenistan ile komşudur. Başkenti Taşkent'tir. Özbekistan, tarihi İpek Yolu üzerinde yer alması dolayısıyla zengin bir kültürel mirasa sahiptir.

Tarihinde özellikle Timurlular dönemi, bölgenin önemli güç merkezlerinden biri olmasını sağlamıştır. Ülke, Türk rus İslam kültürünü yansıtan mimari yapıları, zanaatleri ve gelenekleri ile dikkat çeker. Özbekistan, doğal güzellikleri ve tarihi şehirleriyle (özellikle Semerkand, Buhara ve Hive gibi) turizm açısından da önemli bir destinasyondur.

Ekonomi çoğunlukla tarım, gıda işleme ve sanayiye dayalıdır. Pamuk üretimi, Özbekistan ekonomisinin önemli bir parçasıdır. Ayrıca, ülke zengin mineral ve enerji kaynaklarına da sahiptir.

Özbek kültürü, geleneksel müzik, dans, el sanatları ve mutfak zenginlikleri ile doludur. Özbekistan'da dil olarak Özbekçe konuşulmaktadır. Ayrıca, halkın günlük yaşantısında geleneksel gelenek ve görenekler önemli bir rol oynamaktadır.

Özbekistan ekonomisi, 1991 yılında Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla bağımsızlık kazandığı günden bu yana önemli değişimlerden geçmiştir. Ülke, zengin doğal kaynakları, tarım potansiyeli ve stratejik coğrafi konumu sayesinde ekonomik büyüme hedeflemektedir. Özbekistan, özellikle pamuk üretimi ile tanınmaktadır ve pamuk tarımı ülkenin ekonomisinde önemli bir yer tutmaktadır.

Ekonomi Temel Unsurları

  1. Tarım: Özbekistan, başta pamuk olmak üzere buğday, meyve ve sebze üretiminde önemli bir yere sahiptir. Pamuk, hem doğal lifler açısından hem de ihracat geliri açısından kritik öneme sahiptir.

  2. Enerji: Ülke, doğalgaz ve petrol rezervlerine sahip olup, enerji sektörü ekonominin önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Özbekistan, enerji ihracatçısı bir ülke olarak Rusya, Çin ve diğer bölge ülkelerine enerji ihraç etmektedir.

  3. Madencilik: Özbekistan, altın, uranyum ve gümüş gibi önemli maden rezervlerine sahiptir. Özellikle altın üretimi, ülkenin ihracatında önemli bir paylaşımda bulunmaktadır.

  4. Sanayi: Son yıllarda sanayi sektörü de gelişim göstermeye başlamıştır. Özellikle tekstil, otomotiv ve inşaat sektörlerinde yatırımlar artmıştır. Hükümet, sanayileşmeyi teşvik etmek amacıyla çeşitli reformlar gerçekleştirmektedir.

  5. Hizmetler: Özbekistan'da hizmet sektörü de giderek büyümekte ve özellikle turizm, bankacılık, ulaştırma gibi alanlarda gelişim kaydedilmektedir.

Ekonomik Reformlar

Özbekistan, 2016 yılından itibaren Cumhurbaşkanı Şavkat Mirziyoyev liderliğinde ekonomik reformlar sürecine girmiştir. Bu reformlar, piyasa ekonomisine geçiş, özel sektörü destekleme, yolsuzlukla mücadele ve yabancı yatırımları artırma gibi alanlarda yoğunlaşmıştır. Ayrıca, döviz kuru rejimi de serbestleştirilmiş ve para politikasında bazı değişiklikler yapılmıştır.

Sonuç

Özbekistan ekonomisi, reformlarla birlikte büyüme potansiyeli taşıyan bir yapıya sahip olmasına rağmen, sürdürülebilir kalkınma için birçok alanda daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Ülkenin stratejik konumu, doğal kaynakları ve genç iş gücü, gelecekteki ekonomik büyüme için fırsatlar sunmaktadır.

Devamı
Liyakat ve Liyakatsiz Atamalar

"Liyakatsiz atama" terimi, bir pozisyona ya da göreve uygun olmayan, yeterlilik veya yetenek açısından uygun olmayan bir kişinin atanmasını ifade eder. Bu tür atamalar genellikle çeşitli nedenlerle gerçekleşebilir; bunlar arasında kayırmacılık, siyasi nedenler, kişisel ilişkilere dayalı tercihler veya yanlış değerlendirmeler yer alabilir.

Liyakatsiz atamaların sonuçları önemli olabilir. Bu durum, bir kurumun verimliliğini düşürebilir, çalışanlar arasında moral bozukluğuna yol açabilir ve hizmet kalitesinde azalma meydana getirebilir. Ayrıca, liyakat esasına dayalı bir sistemin zedelenmesi, toplumda adaletsizlik algısını artırabilir ve güven kaybına yol açabilir.

Kamu ve özel sektörde liyakatsiz atama konuları bazen eleştirilerin odağı haline gelir ve bu konuda reform talepleri gündeme gelir. Liyakatın ön planda tutulması, sağlıklı bir yönetim anlayışı için önemlidir.

"Liyakatlı atama" ve "yönetim", genellikle bir organizasyonun etkinliği ve başarısıyla doğrudan ilişkilidir. Liyakat, bir kişinin belirli bir pozisyonda görev almak için gerekli bilgi, yetenek ve deneyime sahip olmasını ifade eder. Liyakatlı atama ise, bu niteliklere sahip bireylerin, yetenekleri ve başarıları dikkate alınarak uygun pozisyonlara getirilmesi sürecidir.

Liyakatlı Atama

Neden Önemlidir?
Liyakatlı atama, doğru kişilerin doğru pozisyonlara yerleştirilmesiyle organizasyonun hedeflerine ulaşmasını kolaylaştırır. İşe alım süreçlerinde adalet ve eşitlik sağlanmasına yardımcı olur.

Değerlendirme Kriterleri:
Liyakat, genellikle eğitim durumu, deneyim, referanslar ve yetkinlikler gibi faktörlere dayanarak değerlendirilir.

Sonuçları:
Liyakatlı atamalar, çalışan memnuniyeti ve motivasyonu artırır, çalışanların performansını olumlu yönde etkiler ve organizasyonel verimliliği yükseltir.

Yönetim

Yönetimin Rolü:
İyi bir yönetim, organizasyonun hedeflerine ulaşmasını sağlamak için stratejiler geliştirmek, kaynakları etkin bir şekilde yönetmek ve çalışanlar arasında iş birliğini teşvik etmek için kritik öneme sahiptir.

Liderlik:
Etkili bir yönetim, liderlik vasıflarını da içerir. İyi bir lider, ekip üyelerini motive edebilir, ilham verebilir ve onların gelişimine katkıda bulunabilir.

İletişim ve Geri Bildirim:
Yönetimde açık iletişim ve düzenli geri bildirim sağlamak, çalışanların performansını artırabilir. Bu süreç aynı zamanda sorunların erken tespit edilmesine de yardımcı olur.

Liyakat ve Yönetim Arasındaki İlişki

Liyakatla yapılan atamalar, iyi yöneticilerin varlığını desteklerken, etkili yönetim de çalışanların liyakatle işe alımını teşvik eden bir ortam yaratır. Bu iki unsurun birleşimi, organizasyonların uzun vadeli başarılarının anahtarıdır.

Sonuç olarak, liyakatlı atama ve etkili yönetim, organizasyonların verimliliğini artırmak ve sürdürülebilir bir gelişim sağlamak için kritik öneme sahiptir.

Liyakat, bir kişinin belirli bir görevi yerine getirme yeteneği, bilgisi ve deneyimi ile ilgili olan bir kavramdır. Liyakat, bireylerin yeteneklerine göre uygun pozisyonlarda yer almasını sağlayarak başarılı bir yönetim, verimlilik ve etkili bir hizmet sunumunu sağlar. Liyakatın önemi ve liyakatsiz atamaların olumsuz etkileri üzerine birkaç noktayı ele alabiliriz:

Liyakatın Önemi

Verimlilik:
Liyakat esasına dayalı atamalar, görevdeki kişilerin işlerini daha etkin ve verimli bir şekilde yapmalarını sağlar. Doğru kişinin doğru pozisyonda olması, iş süreçlerini hızlandırır.

Kamu Güvenliği:
Kamu sektörü, toplumun genel ihtiyaçlarına hizmet eder. Liyakatli bireylerin görev alması, güvenilir ve kaliteli hizmet sunulmasını sağlar.

Motivasyon:
Liyakatın gözetilmesi, çalışanlar arasında adil bir rekabet ortamı yaratır ve bireyleri daha iyi performans göstermeye teşvik eder. Bu da genel moral ve motivasyonu artırır.

Kalite:
Hizmetlerin kalitesi, liyakatli bireylerin işe alınmasıyla doğrudan ilişkilidir. Eğitimli ve deneyimli kişiler, işlerini daha profesyonelce yürütür.

Liyakatsiz Atamaların Olumsuz Etkileri

Verim Düşüklüğü:
Liyakat kaygısı taşımayan atamalar, yetkin olmayan kişilerin görevlendirilmesine neden olur. Bu durum, iş süreçlerinde yavaşlama ve hatalara yol açabilir.

Kamu Güveninin Sarsılması:
Kamu sektörü, kamuoyuna hesap vermek zorundadır. Liyakatsiz atamalar, toplumda güven kaybına ve olumsuz bir algıya neden olabilir.

Çalışan Morali:
Adaletin sağlanmadığı bir ortamda çalışanlar kendilerini değersiz hissedebilir. Bu da motivasyon kaybı, verim düşüklüğü ve çalışan devrinin artmasına yol açabilir.

Uzun Vadeli Olumsuz Sonuçlar:
Liyakatsiz atamalar, uzun vadede önemli sorunlara, büyük projelerin başarısız olmasına ve toplumsal huzursuzluklara neden olabilir.

Sonuç olarak, liyakat, hem bireylerin hem de toplumun yararına olan bir ilkedir. Liyakat esasına dayalı atamalar, kamu ve özel sektörde sağlıklı bir işleyiş için hayati öneme sahiptir.

Devamı
Liyakat ve Liyakatsiz Atamalar

"Liyakatsiz atama" terimi, bir pozisyona ya da göreve uygun olmayan, yeterlilik veya yetenek açısından uygun olmayan bir kişinin atanmasını ifade eder. Bu tür atamalar genellikle çeşitli nedenlerle gerçekleşebilir; bunlar arasında kayırmacılık, siyasi nedenler, kişisel ilişkilere dayalı tercihler veya yanlış değerlendirmeler yer alabilir.

Liyakatsiz atamaların sonuçları önemli olabilir. Bu durum, bir kurumun verimliliğini düşürebilir, çalışanlar arasında moral bozukluğuna yol açabilir ve hizmet kalitesinde azalma meydana getirebilir. Ayrıca, liyakat esasına dayalı bir sistemin zedelenmesi, toplumda adaletsizlik algısını artırabilir ve güven kaybına yol açabilir.

Kamu ve özel sektörde liyakatsiz atama konuları bazen eleştirilerin odağı haline gelir ve bu konuda reform talepleri gündeme gelir. Liyakatın ön planda tutulması, sağlıklı bir yönetim anlayışı için önemlidir.

"Liyakatlı atama" ve "yönetim", genellikle bir organizasyonun etkinliği ve başarısıyla doğrudan ilişkilidir. Liyakat, bir kişinin belirli bir pozisyonda görev almak için gerekli bilgi, yetenek ve deneyime sahip olmasını ifade eder. Liyakatlı atama ise, bu niteliklere sahip bireylerin, yetenekleri ve başarıları dikkate alınarak uygun pozisyonlara getirilmesi sürecidir.

Liyakatlı Atama

Neden Önemlidir?
Liyakatlı atama, doğru kişilerin doğru pozisyonlara yerleştirilmesiyle organizasyonun hedeflerine ulaşmasını kolaylaştırır. İşe alım süreçlerinde adalet ve eşitlik sağlanmasına yardımcı olur.

Değerlendirme Kriterleri:
Liyakat, genellikle eğitim durumu, deneyim, referanslar ve yetkinlikler gibi faktörlere dayanarak değerlendirilir.

Sonuçları:
Liyakatlı atamalar, çalışan memnuniyeti ve motivasyonu artırır, çalışanların performansını olumlu yönde etkiler ve organizasyonel verimliliği yükseltir.

Yönetim

Yönetimin Rolü:
İyi bir yönetim, organizasyonun hedeflerine ulaşmasını sağlamak için stratejiler geliştirmek, kaynakları etkin bir şekilde yönetmek ve çalışanlar arasında iş birliğini teşvik etmek için kritik öneme sahiptir.

Liderlik:
Etkili bir yönetim, liderlik vasıflarını da içerir. İyi bir lider, ekip üyelerini motive edebilir, ilham verebilir ve onların gelişimine katkıda bulunabilir.

İletişim ve Geri Bildirim:
Yönetimde açık iletişim ve düzenli geri bildirim sağlamak, çalışanların performansını artırabilir. Bu süreç aynı zamanda sorunların erken tespit edilmesine de yardımcı olur.

Liyakat ve Yönetim Arasındaki İlişki

Liyakatla yapılan atamalar, iyi yöneticilerin varlığını desteklerken, etkili yönetim de çalışanların liyakatle işe alımını teşvik eden bir ortam yaratır. Bu iki unsurun birleşimi, organizasyonların uzun vadeli başarılarının anahtarıdır.

Sonuç olarak, liyakatlı atama ve etkili yönetim, organizasyonların verimliliğini artırmak ve sürdürülebilir bir gelişim sağlamak için kritik öneme sahiptir.

Liyakat, bir kişinin belirli bir görevi yerine getirme yeteneği, bilgisi ve deneyimi ile ilgili olan bir kavramdır. Liyakat, bireylerin yeteneklerine göre uygun pozisyonlarda yer almasını sağlayarak başarılı bir yönetim, verimlilik ve etkili bir hizmet sunumunu sağlar. Liyakatın önemi ve liyakatsiz atamaların olumsuz etkileri üzerine birkaç noktayı ele alabiliriz:

Liyakatın Önemi

Verimlilik:
Liyakat esasına dayalı atamalar, görevdeki kişilerin işlerini daha etkin ve verimli bir şekilde yapmalarını sağlar. Doğru kişinin doğru pozisyonda olması, iş süreçlerini hızlandırır.

Kamu Güvenliği:
Kamu sektörü, toplumun genel ihtiyaçlarına hizmet eder. Liyakatli bireylerin görev alması, güvenilir ve kaliteli hizmet sunulmasını sağlar.

Motivasyon:
Liyakatın gözetilmesi, çalışanlar arasında adil bir rekabet ortamı yaratır ve bireyleri daha iyi performans göstermeye teşvik eder. Bu da genel moral ve motivasyonu artırır.

Kalite:
Hizmetlerin kalitesi, liyakatli bireylerin işe alınmasıyla doğrudan ilişkilidir. Eğitimli ve deneyimli kişiler, işlerini daha profesyonelce yürütür.

Liyakatsiz Atamaların Olumsuz Etkileri

Verim Düşüklüğü:
Liyakat kaygısı taşımayan atamalar, yetkin olmayan kişilerin görevlendirilmesine neden olur. Bu durum, iş süreçlerinde yavaşlama ve hatalara yol açabilir.

Kamu Güveninin Sarsılması:
Kamu sektörü, kamuoyuna hesap vermek zorundadır. Liyakatsiz atamalar, toplumda güven kaybına ve olumsuz bir algıya neden olabilir.

Çalışan Morali:
Adaletin sağlanmadığı bir ortamda çalışanlar kendilerini değersiz hissedebilir. Bu da motivasyon kaybı, verim düşüklüğü ve çalışan devrinin artmasına yol açabilir.

Uzun Vadeli Olumsuz Sonuçlar:
Liyakatsiz atamalar, uzun vadede önemli sorunlara, büyük projelerin başarısız olmasına ve toplumsal huzursuzluklara neden olabilir.

Sonuç olarak, liyakat, hem bireylerin hem de toplumun yararına olan bir ilkedir. Liyakat esasına dayalı atamalar, kamu ve özel sektörde sağlıklı bir işleyiş için hayati öneme sahiptir.

Devamı
Türk Cumhuriyetleri ile ihracatı geliştirmek için çeşitli stratejiler

Türk Cumhuriyetleri, Türk dilli ülkelerden oluşan bir grup olup, bu ülkeler arasında Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan yer almaktadır. Bu ülkelerin ihracat yapıları, zengin doğal kaynaklar ve coğrafi konumları nedeniyle çeşitlilik göstermektedir.

  1. Türkiye: Türkiye'nin ihracatında otomotiv, tekstil, elektronik, makine, gıda ve inşaat malzemeleri önemli yer tutmaktadır. Ayrıca, tarım ürünleri ve yerli sanayi ürünleri de ihracatın büyük bir kısmını oluşturur.

  2. Azerbaycan: Azerbaycan, özellikle petrol ve doğalgaz ihracatı ile ön plana çıkmaktadır. Ayrıca, tarım ürünleri (pamuk, meyve sebze vb.) ve endüstriyel ürünler (metal, inşaat malzemeleri) de önemli ihracat kalemleri arasındadır.

  3. Kazakistan: Kazakistan, doğal kaynaklar açısından zengin bir ülkedir. Başlıca ihracat ürünleri arasında petrol, doğal gaz, uranyum, metal mineralleri (demir, alüminyum vb.) ve tahıl ürünleri bulunmaktadır.

  4. Kırgızistan: Kırgızistan'ın ihracatı, daha çok altın, gıda ürünleri ve tarım işletmelerinden oluşmaktadır. Özellikle şeker, un ve meyve-sebze gibi ürünler öne çıkmaktadır.

  5. Özbekistan: Özbekistan, pamuk, doğal gaz, altın ve meyve sebze ihracatı ile bilinmektedir. Ülke, ayrıca tekstil ürünleri ve tarım ürünleri (özellikle meyve) ihraç etmektedir.

  6. Türkmenistan: Türkmenistan, doğalgaz ve petrol ihracatı ile önemli bir pazar oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra, pamuk, tekstil ürünleri ve tarım ürünleri de ihracat kalemleri arasında yer alır.

Bu ülkeler arasındaki ticaret ilişkileri, bölgedeki ekonomik işbirliğini artırarak, ihracat yapısını daha da çeşitlendirmeye ve güçlendirmeye yönelik fırsatlar sunmaktadır. Türk Cumhuriyetleri, ortak dil ve kültür, tarihsel bağlar ve stratejik işbirlikleri sayesinde, ticaret hacimlerini artırma potansiyeline sahiptir.

Türk Cumhuriyetleri ile ihracatı geliştirmek için çeşitli stratejiler ve adımlar atılabilir. İşte bu konuda dikkate alabileceğiniz bazı öneriler:

1. Pazar Araştırması

  • Hedef Ülke Analizi: Türk Cumhuriyetleri'nin ekonomik durumu, pazar ihtiyaçları ve tüketici eğilimleri hakkında detaylı araştırmalar yapın.
  • Rekabet Analizi: Yerel ve uluslararası rakiplerinizi tanıyın. Farklılıklarınızı belirleyin ve bu farkları vurgulayın.

2. Ürün ve Hizmet Adaptasyonu

  • Yerel İhtiyaçlara Uygun Ürün Geliştirme: Hedef pazarın kültürel ve ekonomik yapısını göz önünde bulundurarak ürünlerinizi adapte edin.
  • Kalite ve Standartlar: İhracat yapacağınız ülkelerin kalite standartlarına uygun ürünler geliştirin.

3. Ticari İlişkilerin Güçlendirilmesi

  • Ticaret Heyetleri ve Fuarlar: Türk Cumhuriyetleri ile ticaret heyetleri düzenleyin ve sektörle ilgili fuarlara katılın.
  • Yerel İş Ortakları: Hedef ülkelerdeki firmalarla iş birliği fırsatlarını araştırın ve dağıtım ağları oluşturun.

4. Lojistik ve Dağıtım Kanalları

  • Lojistik Altyapısı: Ulaşım, depolama ve dağıtım süreçlerini optimize ederek maliyetleri düşürün.
  • Yerel Dağıtım Ağı: Hedef ülkelerde etkili bir dağıtım ağı kurun.

5. Dijital Pazarlama ve E-Ticaret

  • Online Platformlar: E-ticaret siteleri ve sosyal medya üzerinden pazarlama yaparak daha geniş bir kitleye ulaşın.
  • Dijital Tanıtım: Hedef pazarlarda dijital reklamlar ve içerik pazarlama stratejileri geliştirin.

6. Devlet Destekleri ve Teşvikler

  • Devlet Kurumlarıyla İş Birliği: Ticaret Bakanlığı ve diğer ilgili kurumlarla iş birliği yaparak destek ve teşviklerden yararlanın.
  • İkili Anlaşmalar: Türk Cumhuriyetleri ile ticari anlaşmalar ve işbirlikleri geliştirin.

7. Eğitim ve Bilinçlendirme

  • Eğitim Programları: İhracat konusundaki bilgi ve becerilerinizi artırmak için eğitim programlarına katılın.
  • Seminerler ve Çalıştaylar: Hedef ülkelerdeki potansiyel müşterilere ve iş ortaklarına yönelik seminerler düzenleyin.

8. Kültürel Farkındalık

  • Kültürel Duyarlılık: Hedef ülkelerin kültürel özelliklerine dair bilgi sahibi olun ve ürünlerinizi bu bağlamda sunun.
  • Dil Desteği: Yerel dillerde iletişim ve pazarlama materyalleri hazırlayın.

Bu stratejilerin hayata geçirilmesi, Türk Cumhuriyetleri ile ticaret hacminin artırılmasına yardımcı olabilir. Başarı, sürekli bir çaba ve izleme gerektirecektir.

Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arasındaki ihracat ilişkileri, tarihsel ve kültürel bağlar nedeniyle önemli bir ticari alan oluşturur. Türkiye, Türk Cumhuriyetleri ile ekonomik işbirliğini geliştirmek için çeşitli anlaşmalar ve projeler yürütmektedir. Bu ülkeler arasında Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Nahçıvan yer almaktadır.

İhracat Alanları

Türkiye'nin Türk Cumhuriyetlerine yaptığı ihracatta öne çıkan bazı sektörler şunlardır:

  1. İnşaat ve Mühendislik: Türkiye, Türk Cumhuriyetleri'nde birçok inşaat projesine katılmakta ve mühendislik hizmetleri sunmaktadır.

  2. Tarım ve Gıda Ürünleri: Tarım ürünleri, gıda maddeleri ve işlenmiş gıda ihracatı önemli bir yer tutar. Türkiye, özellikle meyve, sebze ve tahıl ürünleri ihraç etmektedir.

  3. Tekstil ve Hazır Giyim: Türk tekstil sektörünün güçlü olduğu bilinmektedir ve bu alanda önemli ihracat faaliyetleri vardır.

  4. Otomotiv ve Yan Sanayi: Türkiye'nin otomotiv sanayisi de bu bölgede önemli bir ihracat kalemi oluşturmaktadır.

  5. Elektronik ve Beyaz Eşya: Elektronik cihazlar ve beyaz eşya ürünleri, Türk Cumhuriyetlerine yönelik ihracatta sıkça yer alan ürünlerdir.

Ticaret Hacmi

Ticaret hacmi yıllar içerisinde değişiklik göstermekte ve ekonomik ilişkilerin güçlenmesi.ve Türkiye, Türk Cumhuriyetleri ile ikili ticaret ve serbest ticaret anlaşmaları yaparak bu ilişkileri daha da ileri taşımaktadır. Özellikle 1991 sonrası bağımsızlıklarını kazanan Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye arasındaki ekonomik bağlar, bölgesel işbirliği çabalarıyla desteklenmektedir.

Son Gelişmeler

Son dönemde Türkiye'nin Türk Cumhuriyetleri ile ilişkileri daha da güçlenmiş olup, çeşitli ticaret forumları, iş zirveleri ve ekonomik işbirliği anlaşmaları bu süreci hızlandırmaktadır. Ayrıca, Kuzey-Güney ve Doğu-Batı ulaşım projeleri ile ticaret yollarının geliştirilmesi de önemli bir boyut oluşturmaktadır.

Bu ilişkiler, iki taraf arasında ekonomik, sosyal ve kültürel bağı güçlendirmeyi hedeflemektedir. İhracat ve ticaretin artırılması, bölgedeki barış ve istikrar için de büyük önem taşımaktadır.

Devamı
REKABETÇİ KALKINMA VE DİJİTAL DÖNÜŞÜM

Rekabetçi kalkınma modeli, ülkelerin veya bölgelerin ekonomik büyüme ve gelişimini artırmak amacıyla rekabetçiliklerini ön plana çıkaran bir yaklaşımdır. Bu model, ekonomik aktörlerin (şirketler, hükümetler, sivil toplum kuruluşları vb.) etkin bir şekilde bir araya gelerek yenilikçilik, verimlilik ve yatırım çekiciliği sağladığı bir çerçeve sunar. Rekabetçi kalkınma modelinin temel bileşenleri şunlardır:

  1. İnovasyon ve Ar-Ge: Yenilikçi ürün ve hizmetler geliştirmek, teknolojik ilerlemeyi teşvik etmek ve araştırma-geliştirme faaliyetlerine yatırım yapmak, rekabetçiliği artırmanın önemli yollarından biridir.

  2. Eğitim ve Yetenek Gelişimi: İnsan kaynağının niteliklerinin artırılması, eğitim sisteminin güçlendirilmesi, iş gücünün sürekli olarak gelişimi ve mesleki eğitim programları, rekabetçi kalkınmanın temel unsurlarıdır.

  3. Altyapı Gelişimi: Ulaşım, iletişim ve enerji altyapısının güçlü olması, ticaretin ve yatırımın artmasına olanak tanır. Bu alt yapılar, ekonomik faaliyetlerin verimli bir şekilde sürdürülmesi için kritik öneme sahiptir.

  4. Kurumsal Destek ve Yasal Çerçeve: Etkili bir iş ortamı yaratmak için gerekli olan yasal çerçevenin sağlanması, şirketlerin büyümesini ve rekabetçiliğini artırır. Bu, bürokratik engellerin azaltılmasını ve işletmelerin daha fazla desteklenmesini içerebilir.

  5. Sürdürülebilirlik: Uzun vadeli ekonomik büyüme için çevresel ve sosyal sürdürülebilirliğin sağlanması önemlidir. Sürdürülebilir kalkınma, kaynakların verimli kullanımı ve çevresel etkilerin azaltılması anlamına gelir.

  6. Uluslararası Rekabet: Küresel pazarda yer almak, yerel işletmelerin rekabet gücünü artırır. Uluslararası ticaretin teşvik edilmesi ve yabancı yatırımların çekilmesi, rekabetçi kalkınmanın önemli bir boyutunu oluşturur.

Rekabetçi kalkınma modeli, ülkelerin ekonomik büyüme stratejilerini şekillendirmelerine yardımcı olurken, aynı zamanda yerel ve uluslararası düzeyde iş birliği ve dayanışmayı teşvik eder.

DİJİTAL DÖNÜŞÜM VE İHRACAT:

Dijital dönüşüm, küresel ticarette ve özellikle ihracatta önemli değişimlere yol açmaktadır. İşte dijital dönüşümün ihracat üzerindeki bazı etkileri:

  1. Pazar Erişimi: Dijital platformlar sayesinde şirketler, daha geniş bir pazar ve daha fazla potansiyel müşteriyle kolayca iletişim kurabilir. E-ticaret siteleri ve dijital pazarlama araçları, dünya genelinde ürünlerin tanıtımını ve satışını kolaylaştırır.

  2. Müşteri Analizi ve Hedefleme: Veri analitiği ve büyük veri teknolojileri, şirketlerin müşteri davranışlarını anlamalarına ve hedef kitlelerini daha etkili bir şekilde belirlemelerine yardımcı olur. Bu sayede, ihracat stratejileri daha isabetli bir şekilde oluşturulabilir.

  3. Operasyonel Verimlilik: Dijital araçlar, lojistik ve tedarik zinciri yönetimini optimize ederek maliyetleri düşürür ve süreçleri hızlandırır. Bu durum, ihracatın daha hızlı ve maliyet etkin bir şekilde gerçekleştirilmesini sağlar.

  4. Uzaktan İşlemler: Dijital dönüşüm, fiziksel sınırları aşarak uzaktan iş yapma imkanı tanır. Şirketler, uluslararası pazarlara kolayca erişebilir ve yerel temsilciliklere ihtiyaç duymadan faaliyet gösterebilir.

  5. İnovasyon ve Ürün Geliştirme: Dijital teknolojiler, yeni ürünlerin ve hizmetlerin daha hızlı bir şekilde geliştirilmesine olanak tanır. Şirketler, müşteri geri bildirimlerini anında alarak ürünlerini sürekli olarak iyileştirebilir.

  6. Rekabet Gücü: Dijital dönüşüm, ihracat yapan firmaların rekabet avantajı elde etmesine yardımcı olur. Dijital becerilere sahip olan firmalar, yenilikçi stratejiler geliştirerek pazarda öne çıkabilirler.

  7. Eğitim ve Bilinçlenme: Dijital dönüşüm, iş gücünün dijital becerilerle donatılmasını gerektirir. İhracat yapan firmalar, çalışanlarını bu yönde eğiterek daha verimli ve etkili bir şekilde rekabet edebilirler.

  8. Sürdürülebilirlik: Dijital araçlar, sürdürülebilir uygulamaların benimsenmesine ve çevresel etkilerin izlenmesine olanak tanır. Bu da ihracat yapan firmaların, çevre dostu uygulamalar sergileyerek pazar değerlerini artırmalarını sağlar.

Sonuç olarak, dijital dönüşüm ihracat süreçlerini derinlemesine etkilemekte ve şirketlerin uluslararası pazarlardaki başarılarını artırmalarına yardımcı olmaktadır. Şirketlerin bu dönüşümü benimsemesi, gelecekte sürdürülebilir bir büyüme sağlamanın anahtarı olacaktır.

Devamı
Çin ve ABD arasındaki ticari savaş

Çin ve ABD arasındaki ticari savaş, 2018 yılında başlayan ve iki ülke arasındaki ekonomik ilişkileri derinden etkileyen bir dizi ticaret politikası ve tarifeden oluşmaktadır. Bu savaş, sadece ekonomik boyutlarıyla değil, aynı zamanda jeopolitik, teknolojik ve stratejik unsurlarıyla da önemli bir meseledir. İşte bu süreçteki bazı temel noktalar:

1. Ticaret Açığı ve Rekabet

ABD, Çin ile ticaretinde büyük bir açık vermekteydi. 2017 yılında bu açık yaklaşık 375 milyar dolar civarındaydı. ABD yönetimi, bu durumu eleştirerek Çin'in haksız ticaret uygulamaları ve fikri mülkiyet hırsızlığı gibi konularda baskı yapmaya başladı. Bu bağlamda, ticaret açığını azaltmak ve yerli üretimi teşvik etmek amacıyla çeşitli önlemler almaya karar verdi.

2. Tarife Artışları

2018 yılında, ABD, Çin'den ithal edilen birçok ürüne yüksek tarifeler koymaya başladı. Başlangıçta, 34 milyar dolarlık bir ürün grubuna %25 oranında bir tarife uygulanırken, bu miktar zamanla 500 milyar dolara kadar çıktı. Çin de karşılık olarak ABD ürünlerine tarifeler uyguladı. Bu karşılıklı tarifeler, iki ülkenin de ihracatçılarına zarar verdi ve küresel ticaretin genelinde belirsizlik yarattı.

3. Teknoloji ve Fikri Mülkiyet

Ticaret savaşının önemli bir boyutu, teknoloji transferi ve fikri mülkiyet hakları etrafında şekillendi. ABD, Çin'in teknoloji alanında haksız rekabet oluşturduğunu ve özellikle Çinli şirketlerin ABD'den teknoloji çaldığını iddia etti. Bu bağlamda, özellikle Huawei gibi büyük Çinli teknoloji firmalarına çeşitli kısıtlamalar getirildi. ABD, müttefiklerini de bu firmalarla iş yapmamaya teşvik etti.

4. Küresel Ekonomik Etkiler

Ticaret savaşının etkileri sadece ABD ve Çin ile sınırlı kalmadı. Küresel tedarik zincirleri bozuldu, birçok ülkenin ekonomisi olumsuz etkilendi. Tarife artışları, tüketici fiyatlarını artırdı ve belirsizlik, yatırımcıların kararlarını olumsuz yönde etkiledi. Özellikle Asya-Pasifik bölgesindeki ülkeler, bu savaşın sonuçlarından etkilenerek yeni ticaret ilişkileri geliştirmek zorunda kaldılar.

5. Aşama Aşama İlerleme

2020 yılında, iki ülke arasında bir "aşamalı anlaşma" yapıldı. Bu anlaşma, bazı tarifelerin azaltılmasını ve Çin'in ABD tarım ürünlerine yönelik alımlarını artırmasını içeriyordu. Ancak bu anlaşma, ticaret savaşının sona erdiği anlamına gelmiyordu. 2021 ve sonrasında, Biden yönetimi, ticaret politikalarını gözden geçirme çabalarına başladı ve bazı tarifelerin devam ettirilip ettirilmeyeceği konusunda belirsizlikler yaşandı.

6. Gelecekteki Perspektifler

Çin ve ABD arasındaki ticaret ilişkilerinin geleceği belirsizliğini koruyor. Her iki ülke de ekonomik rekabeti artırmaya devam ediyor. Özellikle teknoloji transferi, yapay zeka ve 5G gibi alanlarda yarışın kızışması bekleniyor. Ayrıca, iklim değişikliği, sağlık krizleri ve küresel güvenlik gibi ortak sorunlar da bu ilişkilerin şekillenmesinde önemli rol oynayabilir.

Sonuç olarak, Çin ve ABD arasındaki ticaret savaşı, sadece ekonomik bir çatışma değil, aynı zamanda iki süper güç arasındaki jeopolitik bir mücadele olarak da değerlendirilebilir. Gelecekte bu ilişkilerin nasıl evrileceği, hem küresel ekonomi hem de uluslararası ilişkiler açısından kritik bir önem taşımaktadır.

Devamı
Geçim yok, seçim var

 

Geçim yok, seçim var" ifadesi, genellikle ekonomik zorluklar ve toplumdaki sıkıntılara atıfta bulunarak, insanların temel yaşam koşullarının zorlaştığı bir dönemde önceliklerin, siyasi  gibi konulara kaydırılmasını eleştiren bir söylemdir. Bu tür ifadeler, bireylerin geçim sıkıntıları içinde boğuştuğu bir ortamda, siyasi meselelerin öne çıkarılmasının   ve toplumun ekonomik olarak zorluklar yaşadığını,bu zorlukları görmezden gelerek siyasi konuların birinci plana çıkarılması,ekonomik zorlukların ikini plana itimesi anlamını taşır.,

 

Geçim sıkıntısı, bireylerin veya ailelerin günlük yaşamlarını sürdürebilmek için gerekli olan maddi kaynakları bulmakta zorluk çekmesi durumudur. Ekonomik açıdan geçim sıkıntısının nedenleri ve sonuçları birkaç başlık altında incelenebilir:

Nedenler:

  1. İstihdam Sorunları:

    • İşsizlik oranlarının yüksek olması, insanların iş bulmakta zorlanmasına neden olur.
    • Geçici veya düşük gelirli işlerde çalışma durumu, sürekli ve güvenli bir gelir elde edememeyi beraberinde getirir.
  2. Düşük Gelir:

    • Asgari ücretle geçinen bireyler, temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk yaşayabilir.
    • Yüksek yaşam maliyetleri, gelirlerin yetersiz kalmasına neden olabilir.
  3. Ekonomik Krizler:

    • Ülkelerin ekonomik dalgalanmaları, enflasyon ve durgunluk gibi faktörler bireyleri etkileyerek geçim sıkıntısına yol açabilir.
    • Pandemi gibi küresel olaylar, iş piyasalarını da olumsuz etkileyebilir.
  4. Yüksek Yaşam Maliyetleri:

    • Gıda, barınma, ulaşım ve sağlık gibi temel ihtiyaçların artan maliyetleri, bireylerin bütçelerini zorlayabilir.
    • Özellikle kira ve gıda fiyatlarındaki artış, dar gelirli aileleri daha fazla etkiler.
  5. Eğitim ve Yetersizlik:

    • Eğitim seviyesinin düşük olması, nitelikli iş fırsatlarına erişimi kısıtlayabilir.
    • Meslek edinme fırsatlarının az olması, bireylerin gelir elde etme olasılıklarını azaltır.

Sonuçlar:

  1. Yoksulluk:

    • Geçim sıkıntısı, zamanla bireylerin yoksulluk seviyesine düşmesine neden olabilir.
    • Yoksulluk, sağlık, eğitim ve sosyal hizmetlere erişim gibi konularda daha fazla zorluk yaşanmasına yol açar.
  2. Sağlık Problemleri:

    • Ekonomik stres, mental sağlık sorunlarına sebep olabilir.
    • Yetersiz beslenme ve sağlık hizmetlerine erişim eksikliği, fiziksel sağlık sorunlarının artmasına yol açar.
  3. Sosyal Sorunlar:

    • Geçim sıkıntısı, suç oranının artmasına sebep olabilir.
    • Toplumdaki eşitsizlikler, sosyal huzursuzluk ve gerginliğe neden olur.
  4. Eğitim Fırsatlarının Azalması:

    • Ailelerin maddi durumları, çocuklarının eğitimine erişimlerini olumsuz etkileyebilir.
    • Eğitim eksikliği, gelecekteki gelir fırsatlarını da kısıtlar.

Çözüm Önerileri:

  1. İstihdam Yaratma:

    • Yeni iş fırsatları yaratmak için ekonomik politikaların geliştirilmesi.
    • Mesleki eğitim ve gelişim programlarının desteklenmesi.
  2. Sosyal Güvenlik Ağı:

    • Yoksul ailelere yönelik sosyal yardımlar ve destek programlarının artırılması.
    • Temel ihtiyaçların karşılanması için devlet destekli programlar.
  3. Eğitim ve Bilinçlendirme:

    • Eğitimin yaygınlaştırılması ve erişimin artırılması.
    • Finansal okuryazarlığın artırılması ve bireylerin bütçe yönetimi konusunda eğitilmesi.
  4. Yaşam Maliyetlerinin Kontrolü:

    • Gıda ve barınma gibi temel ihtiyaçların maliyetlerini düşürmeye yönelik politikalar.
    • Kira denetimleri ve sosyal konut projeleri.

Geçim sıkıntısı, sadece bireyleri değil, aynı zamanda toplumu da etkileyen karmaşık bir sorundur. Bu nedenle, etkili çözümler geliştirmek için hükümetlerin, sivil toplum kuruluşlarının ve özel sektörün iş birliği yapması gereklidir.

Devamı
Atatürk’ün Ekonomik Vizyonu

Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı olarak, ülkenin ekonomik kalkınması ve modernleşmesi konusunda önemli adımlar atmıştır. Atatürk'ün ekonomik aklı, milli bağımsızlık, sanayileşme, tarımsal üretim ve sosyal adalet gibi temel prensiplere dayanmaktadır.

Atatürk’ün Ekonomik Vizyonu
Milli Ekonomi: Atatürk, Türkiye'nin ekonomik bağımsızlığını sağlamak amacıyla milli bir ekonomi anlayışını benimsemiştir. Bu bağlamda, dışa bağımlılığı azaltacak politikalar geliştirmiştir.

Sanayileşme: Atatürk, sanayileşmenin ülkenin kalkınmasında kritik bir rol oynadığına inanıyordu. Bu amaçla, sanayi kuruluşlarının kurulmasına teşvik eden politikalar izlenmiş ve Türkiye'de sanayi hamleleri gerçekleştirilmiştir. Özellikle 1930'lu yıllarda kurulan devlet fabrikaları bu sürecin önemli bir parçasıdır.

Tarım Reformu: Tarım, Türkiye ekonomisinin temel taşlarından biri olarak görülmüştür. Atatürk, tarımsal üretimi artırmak için modern tarım tekniklerinin benimsenmesini ve köylülerin desteklenmesini teşvik etmiştir.

Eğitim ve İnsan Kaynakları: Atatürk, ekonomik kalkınmanın yalnızca fiziksel altyapı ile değil, aynı zamanda nitelikli insan gücü ile mümkün olacağını vurgulamıştır. Bu nedenle, eğitim reformlarına büyük önem vermiştir.

Planlama ve Devletçilik: Atatürk, devletin ekonomide aktif bir rol oynaması gerektiğine inanıyordu. Bu bağlamda, devletçilik politikası benimsenmiş ve temel sanayi kuruluşları devlet tarafından kurulmuştur.

Sonuç:
Atatürk’ün ekonomik politikaları, Türkiye’nin modernleşme sürecinde büyük bir rol oynamış ve Cumhuriyet dönemi boyunca izlenen ekonomik stratejilerin temellerini atmıştır. Atatürk’ün ekonomik aklı, bağımsız, modern ve çağdaş bir Türkiye hedefini gerçekleştirmek için gerekli olan adımları atmayı amaçlamıştır. Bu politikalar, günümüz Türkiye'sinin ekonomik yapısının şekillenmesinde de etkili olmuştur.

Devamı
2024 Yılı İtibarıyla Dış Ticaretin Değerlendirilmesi ve Enflasyon

,2024 yılı itibarıyla dış ticaretin değerlendirilmesi birçok faktöre bağlıdır ve ekonomik, politik ve sosyal dinamikleri içerir. İşte 2024 dış ticaretinin bazı önemli yönleri:

1. Küresel Ekonomik Koşullar
2024 yılında küresel ekonomik büyüme, ticaret hacmini doğrudan etkileyecektir. Özellikle büyük ekonomilerdeki büyüme oranları, Türkiye gibi gelişen ülkelerin dış ticaretini şekillendirebilir. ABD, AB ve Çin gibi ülkelerin ekono2024 yılı itibarıyla dış ticaretin değerlendirilmesimik performansı, dış ticaretin seyrini etkileyen kritik unsurlardandır.

2. Ticaret Anlaşmaları
Türkiye'nin imzaladığı serbest ticaret anlaşmaları ve bölgesel ticaret blokları, dış ticaretin gelişiminde önemli bir rol oynamaktadır. Yeni anlaşmaların yapılması veya mevcut anlaşmaların güncellenmesi, ticaret hacmini artırabilir.

3. Lojistik ve Tedarik Zinciri Yönetimi
Lojistik maliyetleri ve tedarik zinciri yönetimi, dış ticaretin etkinliğini etkileyen önemli faktörlerdir. 2024 yılında bu alandaki iyileştirmeler, Türk ürünlerinin yurtdışında rekabet gücünü artırabilir.

4. Döviz Kurları
Döviz kurlarındaki dalgalanmalar, dış ticaretin en kritik belirleyicilerinden biridir. Türk Lirası'nın diğer para birimleri karşısındaki değeri, ihracat ve ithalat maliyetlerini doğrudan etkiler.

5. Sektörel Analiz
2024 yılında hangi sektörlerin öne çıkacağı, dış ticaretin yönünü belirleyecektir. Özellikle otomotiv, tekstil, gıda ve elektronik gibi sektörler, Türkiye’nin ihracatında önemli bir paya sahiptir. Sektörel bazda analizler yapmak, fırsatları belirlemek açısından faydalı olacaktır.

2025 yılı Türkiye ihracatı ile ilgili değerlendirmeler yapmak için, genel ekonomik koşullar, sektör bazındaki gelişmeler, uluslararası ticaret politikaları ve küresel ekonomik durum gibi faktörler göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca, Türkiye'nin hedef pazarları ve ihracat stratejileri de önemli rol oynamaktadır.

Ekonomik Koşullar: 2025 yılı itibarıyla Türkiye'nin ekonomik büyüme oranları, enflasyon ve döviz kurlarındaki dalgalanmalar ihracatı doğrudan etkileyebilir. İstikrarlı bir ekonomik ortam, ihracatçılar için daha öngörülebilir bir ortam yaratır.

Sektörel Gelişmeler: Türkiye’nin ihracatında öne çıkan sektörler arasında otomotiv, tekstil, gıda, makine ve elektronik yer almaktadır. Bu sektörlerdeki gelişmeler, yenilikçilik ve ihracat pazarlarının çeşitlendirilmesi, Türkiye'nin toplam ihracatına katkı sağlayabilir.

Hedef Pazarlar: Türkiye'nin ihracatında Avrupa Birliği, Orta Doğu ve Afrika gibi bölgeler önemli pazarlar olarak öne çıkmaktadır. Bu pazarlarla olan ticaret ilişkileri, serbest ticaret anlaşmaları ve diplomatik ilişkiler ihracatın seyrini etkileyebilir.

Uluslararası Ticaret Politikaları: Global ticaretin dinamikleri, gümrük tarifeleri ve ticaret savaşları gibi faktörler, Türkiye'nin ihracatını etkileyebilir. Özellikle ABD ve AB ile olan ilişkiler, Türkiye'nin dış ticaret dengesi üzerinde belirleyici olabilir.

Sürdürülebilirlik ve İnovasyon: Dünya genelinde sürdürülebilirlik ve çevre dostu ürünlere olan talep artmaktadır. Türkiye’nin ihracat stratejilerinde bu eğilimi göz önünde bulundurması, rekabet avantajı sağlayabilir.

Dijitalleşme: E-ticaret ve dijitalleşme, Türk ihracatçılarının uluslararası pazarlara erişimini kolaylaştırabilir. Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler için dijital platformlar üzerinden ihracat yapmak, büyüme fırsatları sunmaktadır.

2025 yılı için kesin veriler ve öngörüler, yılın ilerleyen dönemlerinde daha netleşecektir. Ancak yukarıda belirtilen faktörler, Türkiye'nin ihracat performansını şekillendiren başlıca unsurlardır.

ENFLASYON VE SON DURUM

Türkiye'nin enflasyon durumu, ekonominin en önemli göstergelerinden biri olarak dikkat çekmektedir. 2024yılı itibarıyla Türkiye’deki enflasyon oranları, hem iç dinamiklerden hem de dış faktörlerden etkilenmektedir. 
Enflasyon Nedenleri

İçsel Faktörler:

Para Politikası: Merkez Bankası'nın uyguladığı para politikaları ve faiz oranları, enflasyonu doğrudan etkilemektedir. Faiz oranlarının düşürülmesi, kredi talebini artırarak enflasyonu tetikleyebilir.

Talep Artışı: Ekonomideki büyüme ve tüketici harcamalarındaki artış, talep yetersizliğine yol açabilir ve fiyatların yükselmesine neden olabilir.

Üretim Maliyetleri: Enerji maliyetlerinde yaşanan artışlar veya hammadde fiyatlarındaki dalgalanmalar, üreticilerin maliyetlerini artırarak bu durumu nihai ürün fiyatlarına yansıtmasına neden olabilir.

Dışsal Faktörler:

Döviz Kurları: Türk lirasının değer kaybı, ithalat maliyetlerini artırmakta ve bu da genel fiyat seviyelerini yukarı çekmektedir.

Küresel Enflasyon: Dünya genelindeki ekonomik gelişmeler (örneğin; gıda ve enerji fiyatlarındaki artış) Türkiye'yi de etkilemekte.

Son Durum

2024 yılında Türkiye'nin yıllık enflasyon oranı yüksek seviyelerde seyretmiştir. Resmi veriler doğrultusunda açıklanan rakamlar toplumda yaygın bir şekilde tartışılmakta; özellikle gıda ve enerji gibi temel ihtiyaç maddelerindeki artış dikkat çekmektedir.
Alınan Önlemler

Hükümet ve Merkez Bankası tarafından çeşitli önlemler alınmış olsa da bu önlemlerin etkinliği konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Faiz indirimleri veya sübvansiyon uygulamaları gibi yöntemlerle piyasa dengelenmeye çalışılmaktadır.
Gelecek Beklentileri

Enflasyonun gelecekte nasıl şekilleneceği konusunda belirsizlik devam etmektedir. Küresel ekonomik koşulların yanı sıra iç politikaların dabelirleyici olacağı öngörülmektedir. Merkez Bankası'nın para politikaları, döviz kurlarındaki dalgalanmalar, hammadde fiyatları ve iç talep gibi faktörler, enflasyonun seyrini etkileyen temel unsurlar arasında yer almaktadır.
Ekonomik Etkiler

Yüksek enflasyon, bireylerin alım gücünü düşürmekte ve yaşam standartlarını olumsuz etkilemektedir. Özellikle düşük gelirli gruplar bu durumdan daha fazla etkilenirken, tasarrufların değer kaybetmesi yatırımcılar için de risk oluşturmaktadır. Ekonomideki belirsizlikler, yatırım kararlarını ertelemeye veya azaltmaya yol açabilir.
Öneriler

Para Politikalarının Gözden Geçirilmesi: Merkez Bankası'nın bağımsızlığının güçlendirilmesi ve para politikalarının daha etkin bir şekilde uygulanması önemlidir.

Üretim Artışını Desteklemek: Yerli üretimi teşvik edecek politikaların geliştirilmesi, maliyetleri kontrol altında tutarak fiyat artışlarının önüne geçebilir.

Döviz Kuru İstikrarı: Döviz kurlarının kontrol altına alınması için gerekli adımların atılması gerekmektedir; bu da ihracat ve ithalat dengesi üzerinde olumlu etki yaratabilir.

Sosyal Destek Programları: Düşük gelir gruplarına yönelik sosyal destek programlarının artırılması ile enflasyondan kaynaklı olumsuz etkilerin azaltılması sağlanabilir.

Sonuç olarak; Türkiye'deki enflasyon durumu karmaşık bir yapıya sahip olup birçok faktörden etkilenmektedir. Hükümetin alacağı önlemler ve uygulayacağı politikalar gelecekteki ekonomik istikrar açısından kritik öneme sahiptir. Enflasyonun kontrol altına alınması için hem iç dinamiklerin hem de küresel gelişmelerin dikkatle izlenmesi gerekmektedir

Devamı
Küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ\'ler) dış ticarette karşılaştıkları sorunlar

Küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ'ler) dış ticarette çeşitli sorunlarla karşılaşabilirler. Bu sorunlar, sektöre ve ülkeye göre değişiklik gösterebilir, ancak genel olarak aşağıdaki başlıklar altında toplanabilir:

Finansman Sorunları: KOBİ'ler, dış ticaret işlemleri için gerekli olan finansmanı bulmakta zorluk çekebilirler. Yüksek maliyetler ve düşük kredi değerlendirmeleri nedeniyle bankalardan uygun kredi alma imkanları sınırlı olabilir.

Bilgi Eksikliği: Dış ticaret süreçleri, gümrük işlemleri, uluslararası pazarlama ve yerel pazar bilgisi konularında yetersiz bilgi sahibi olmaları, KOBİ'lerin rekabetçiliklerini olumsuz etkileyebilir.

Regülasyonlar ve Gümrük İşlemleri: Her ülkenin farklı gümrük düzenlemeleri ve ticaret politikaları bulunmaktadır. KOBİ'ler, bu düzenlemelere uyum sağlamakta güçlük çekebilirler.

Pazar Erişimi: Yurt dışındaki pazarlara erişim, büyük şirketlere göre daha zor olabilir. KOBİ'ler, pazar araştırması yapma, uygun iş ortakları bulma ve dağıtım kanalları oluşturma konusunda zorluk yaşayabilirler.

Rekabet: Uluslararası pazarlarda büyük şirketlerle rekabet etmek, KOBİ'ler için zorlu bir süreçtir. Büyük firmaların sahip olduğu kaynaklar, KOBİ'lerin rekabet şansını azaltabilir.

Dil ve Kültürel Farklılıklar: Farklı ülkelerdeki dil engelleri ve kültürel farklılıklar, iş yapma süreçlerini zorlaştırabilir. İletişim sorunları, iş ilişkilerini olumsuz etkileyebilir.

Lojistik ve Dağıtım: Ürünlerin uluslararası taşınması, lojistik yönetimi ve dağıtım kanallarının kurulması, KOBİ'ler için karmaşık ve maliyetli olabilir.

Teknoloji ve Dijitalleşme: Dijital pazarlama, e-ticaret ve teknoloji kullanımı konularında yetersizlik, KOBİ'lerin uluslararası pazarlarda görünürlüğünü ve etkisini azaltabilir.

Risk Yönetimi: Dış ticaret, döviz kurları, siyasi istikrarsızlık, ekonomik dalgalanmalar gibi birçok riski beraberinde getirir. KOBİ'lerin bu riskleri yönetme kapasitesi sınırlı olabilir.

İnsan Kaynakları: Yeterli bilgi ve deneyime sahip insan kaynağının eksikliği, dış ticaret operasyonlarının etkin bir şekilde yürütülmesini engelleyebilir.

Bu sorunların üstesinden gelmek için KOBİ'lerin devlet desteklerinden, eğitim programlarından ve uluslararası ticaretle ilgili danışmanlıklardan yararlanmaları önemlidir. Ayrıca, iş birlikleri ve stratejik ortaklıklar da KOBİ'lerin dış ticaret potansiyelini artırabilir.

Devamı
Sürdürülebilir ve Nitelikli Dış Ticaret Nasıl Gerçekleşir

Sürdürülebilir ve nitelikli dış ticaret, ekonomik büyümeyi desteklerken çevresel ve sosyal sorumlulukları gözeten bir ticaret anlayışını ifade eder. Bu yaklaşım, ülkelerin dış ticaret politikalarını çevresel sürdürülebilirlik ve sosyal adalet ilkeleri doğrultusunda şekillendirmelerini gerektirir.

Sürdürülebilir Dış Ticaretin Unsurları
Çevresel Sürdürülebilirlik: Ticaretin çevre üzerindeki etkilerini minimize etmek. Bu, yenilenebilir kaynakların kullanımı, atık yönetimi ve karbon salınımının azaltılması gibi uygulamaları içerir.

Sosyal Sorumluluk: Üretim süreçlerinde işçi haklarına saygı göstermek, adil ticaret uygulamalarını benimsemek ve yerel toplulukların ekonomik gelişimini desteklemek.

Ekonomik Verimlilik: Kaynakların etkin kullanımı, maliyetlerin düşürülmesi ve rekabet gücünün artırılması için sürdürülebilir iş modellerinin geliştirilmesi.

Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik: Şirketlerin tedarik zincirlerinde şeffaflık sağlaması, sürdürülebilirlik raporları yayınlaması ve paydaşlarla iletişim kurması önemlidir.

Nitelikli Dış Ticaretin Unsurları
Ürün Kalitesi: İhracat ve ithalat süreçlerinde yüksek kaliteli ürünlerin ticareti. Ürünlerin uluslararası standartlara uygunluğu sağlanmalıdır.

Katma Değerli Ürünler: Yüksek teknoloji ve inovasyon içeren ürünlerin ticareti, ülkelerin rekabet gücünü artırır.

Pazar Araştırması: Hedef pazarlarda talep, tüketici davranışları ve rekabet analizi yapmak, nitelikli dış ticaretin temel taşlarını oluşturur.

İşbirlikleri ve Ortaklıklar: Uluslararası işbirlikleri kurarak, bilgi ve teknoloji transferi sağlamak, nitelikli dış ticaretin gelişmesine katkı sağlar.

Sürdürülebilir ve Nitelikli Dış Ticaretin Faydaları
Ekonomik Büyüme: Sürdürülebilir ve nitelikli dış ticaret, ekonomik büyümeyi desteklerken, çevresel kaynakların korunmasına da yardımcı olur.
İstihdam Artışı: Nitelikli ürünlerin üretimi ve pazarlanması, yeni iş fırsatları yaratır.

Uluslararası İtibar: Sürdürülebilir uygulamalar benimseyen ülkelerin, uluslararası platformda itibarı artar ve daha fazla yatırım çeker.
Sonuç olarak, sürdürülebilir ve nitelikli dış ticaret, ekonomik kalkınma ile çevresel koruma ve sosyal adaletin bir arada yürütülmesi için kritik bir öneme sahiptir. Bu alanda atılacak adımlar, sadece ticaretin değil, aynı zamanda tüm toplumların geleceğini şekillendirecektir.

Devamı
Dış Ticaretin Geleceği Fırsatlar ve Zorluklar

Dış Ticaretin Geleceği
1. Dijitalleşme ve Dış Ticaret
Dijitalleşme, küresel ticaretin yapısını yeniden şekillendiren en önemli faktörlerden biridir. Teknolojinin hızlı gelişimi, dış ticaret süreçlerini daha hızlı, verimli ve şeffaf hale getirmektedir. E-ticaret, işletmelerin uluslararası pazarlara ulaşmasını kolaylaştırırken, dijital platformlar, ürünlerin tanıtımını ve satışını hızlandırmaktadır.

Dijitalleşmenin sunduğu fırsatların başında veri analitiği gelmektedir. İşletmeler, büyük veri analizi sayesinde pazar trendlerini daha iyi anlayabilir, müşteri davranışlarını analiz edebilir ve buna göre stratejiler geliştirebilir. Ayrıca, blockchain teknolojisi, uluslararası ticarette güvenliği artırarak, işlemlerin daha şeffaf ve izlenebilir hale gelmesini sağlamaktadır.

Dijitalleşme aynı zamanda lojistik ve tedarik zinciri yönetiminde de önemli değişiklikler getirmiştir. Akıllı lojistik sistemleri ve IoT (Nesnelerin İnterneti) uygulamaları, ürünlerin takibini kolaylaştırmakta ve stok yönetimini optimize etmektedir. Bu sayede, işletmeler maliyetlerini azaltma ve müşteri memnuniyetini artırma fırsatı bulmaktadır.

2. Sürdürülebilir Ticaret Uygulamaları
Sürdürülebilirlik, günümüzde dış ticaretin önemli bir boyutu haline gelmiştir. İşletmeler, çevresel etkilerini azaltarak ve sosyal sorumluluklarını yerine getirerek, hem rekabet avantajı elde etmekte hem de tüketicilerin beklentilerini karşılamaktadır. Sürdürülebilir ticaret uygulamaları, çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi, atık yönetimi ve enerji verimliliği gibi alanlarda kendini göstermektedir.

Dış ticarette sürdürülebilirliği sağlamak için işletmeler, tedarik zincirlerinde şeffaflık ve izlenebilirlik sağlamalıdır. Bu, hem çevresel etkilerin azaltılmasına hem de sosyal adaletin sağlanmasına katkıda bulunacaktır. Örneğin, adil ticaret sertifikaları ve çevre dostu ürün etiketleri, tüketicilerin bilinçli seçimler yapmasına olanak tanımaktadır.

Ayrıca, devletler ve uluslararası kuruluşlar, sürdürülebilir ticaretin teşvik edilmesi için çeşitli politikalar geliştirmekte ve bu yönde düzenlemeler yapmaktadır. Bu durum, işletmelerin sürdürülebilir uygulamaları benimsemesini zorunlu hale getirebilir.

3. Yeni Pazar Trendleri
Dış ticarette yeni pazar trendleri, tüketici davranışlarındaki değişiklikler ve teknolojik gelişmelerle şekillenmektedir. Özellikle, genç neslin çevre bilincinin artması ve dijital platformları yoğun kullanması, pazar dinamiklerini değiştirmektedir.

E-ticaretin yükselmesi, fiziksel mağazaların yanı sıra çevrimiçi satış kanallarının da önem kazanmasına yol açmıştır. Bu durum, işletmelerin dijital pazarlama stratejilerini gözden geçirmelerini ve müşteri deneyimini iyileştirmelerini gerektirmektedir. Ayrıca, sosyal medya platformları, markaların hedef kitlelerine ulaşmasında etkili bir araç haline gelmiştir.

Yeni pazar trendleri arasında, kişiselleştirilmiş ürün ve hizmet talepleri de ön plana çıkmaktadır. Tüketiciler, kendi ihtiyaçlarına ve tercihlerine uygun ürünler aramakta ve bu durum, işletmelerin üretim süreçlerini yeniden şekillendirmelerini zorunlu kılmaktadır.

4. Dış Ticaretin Gelecekteki Zorlukları ve Fırsatları
Dış ticaretin geleceğinde, hem zorluklar hem de fırsatlar bulunmaktadır. Küresel ekonomik belirsizlikler, siyasi gerginlikler ve ticaret savaşları, uluslararası ticaretin önünde engeller teşkil etmektedir. Bu tür belirsizlikler, işletmelerin stratejik planlamalarını zorlaştırmakta ve risk yönetimi süreçlerini karmaşık hale getirmektedir.

Ancak, bu zorluklarla birlikte yeni fırsatlar da doğmaktadır. Özellikle gelişen pazarlarda artan talep, işletmelere yeni pazarlar keşfetme imkanı sunmaktadır. Ayrıca, teknolojik yenilikler ve dijitalleşme, işletmelerin daha verimli ve esnek hale gelmesini sağlayarak, rekabet avantajı elde etmelerine olanak tanımaktadır.

Devamı
ABD Seçimleri ve FED Kararlarının ABD, Çin ve AB Ticaretine Etkisi

ABD seçimlerinin piyasalara yansıması, genellikle yatırımcıların ve analistlerin siyasi belirsizlik, ekonomik politikalar ve partilerin iktidara gelmesiyle ilgili beklentileri üzerinden şekillenir. Seçim dönemlerinde piyasalarda dalgalanmalar gözlemlenir; çünkü yatırımcılar, yeni yönetimin ekonomik politikalarının hangi yönde olacağını tahmin etmeye çalışırlar.

ABD Seçimlerinin Piyasalara Yansımaları:

Belirsizlik ve Volatilite: Seçim dönemlerinde belirsizlik arttığı için borsa genellikle dalgalanır. Yatırımcılar, siyasi sonuçların ekonomik etkilerini değerlendirmeye çalışırken, bu belirsizlik piyasalarda volatiliteye yol açar.

Sektörel Etkiler: Farklı partilerin politikaları, çeşitli sektörler üzerinde farklı etkiler yaratabilir. Örneğin, bir partinin iktidara gelmesi, sağlık, enerji veya teknoloji sektörleri üzerinde olumlu veya olumsuz etkilere yol açabilir. Bu durum, yatırımcıların belirli sektörlere yönelmesine neden olabilir.

Uzun Vadeli Yatırım Kararları: Seçim sonuçları, yatırımcıların uzun vadeli stratejilerini etkileyebilir. Örneğin, bir parti iktidara geldiğinde belirli bir sektöre yönelik daha fazla yatırım yapılacağına inanılıyorsa, bu sektördeki hisse senetleri değerlenecektir.

Fed Kararlarının Etkisi:
ABD Merkez Bankası (Fed), para politikası ile piyasalara yön veren önemli bir aktördür. Fed'in faiz oranları, enflasyon hedefleri ve ekonomik büyüme ile ilgili kararları, piyasalarda önemli etkilere yol açar.

Faiz Oranları: Fed'in faiz oranlarını artırması veya düşürmesi, borçlanma maliyetlerini doğrudan etkiler. Düşük faiz oranları genellikle hisse senetleri için olumlu bir ortam yaratırken, yüksek faiz oranları ise genellikle borsa üzerinde baskı oluşturur.

Piyasa Beklentileri: Fed toplantıları öncesinde ve sonrasında piyasalarda yoğun bir beklenti oluşturulur. Fed'in alacağı kararlar, piyasalarda anlık dalgalanmalara neden olabilir. Eğer Fed, beklenenden daha şahin bir tutum sergilerse, bu piyasalarda olumsuz karşılanabilir.

Enflasyon ve Ekonomik Büyüme: Fed'in enflasyon hedefleri ve ekonomik büyüme ile ilgili değerlendirmeleri, piyasalardaki risk algısını etkiler. Yüksek enflasyon ve zayıf ekonomik büyüme beklentileri, piyasalarda belirsizlik yaratabilir.

ABD seçimleri ve Fed'in para politikaları, piyasalarda önemli dalgalanmalara ve değişimlere yol açabilir. Yatırımcılar, bu durumları dikkate alarak stratejilerini belirlemekte ve risklerini yönetmektedirler. Seçim sonuçları ve Fed kararları, piyasa dinamiklerini belirleyen ve yatırımcıların kararlarını etkileyen kritik faktörlerdir.

ABD VE ÇİN TİCARET ŞAVAŞI:

Çin ve Amerika arasındaki ticaret savaşı, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerdeki gerginliklerin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Ticaret savaşı, genellikle şu şekilde gelişir:

Tarife Artışları: Bir ülke, diğer ülkenin ürünlerine yüksek gümrük tarifeleri koyarak başlar. Örneğin, ABD, Çin'den ithal edilen bazı ürünlere ek gümrük vergileri getirebilir. Çin de karşılık olarak ABD ürünlerine benzer tarifeler uygulayabilir.

İthalat Kısıtlamaları: Tarife artışlarının yanı sıra, ülkeler belirli ürünlerin ithalatına kısıtlamalar getirebilir. Bu durum, ticaretin azalmasına ve iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin bozulmasına yol açar.

Ticaret Anlaşmazlıkları: İki ülke arasında ticaret anlaşmalarındaki farklılıklar ve anlaşmazlıklar, tarafların birbirlerine karşı daha sert önlemler almasına sebep olabilir. Fikri mülkiyet hakları, haksız rekabet ve devlet yardımları gibi konular sıkça tartışılan meselelardır.

Yatırımların Azalması: Ticaret savaşları, yabancı yatırımcıların ülkedeki yatırım kararlarını etkileyebilir. Belirsizlik ve risk, yatırımcıların daha temkinli olmasına yol açabilir.

Piyasalarda Dalgalanma: Ticaret savaşları, finansal piyasalarda dalgalanmalara neden olabilir. Hisse senetleri, döviz kurları ve emtia fiyatları, ticaret politikalarındaki değişikliklere tepki olarak dalgalanabilir.

Uzun Vadeli Etkiler: Ticaret savaşları, iki ülkenin ekonomilerinde uzun vadeli etkiler bırakabilir. Bu etkiler, tedarik zincirlerinin yeniden yapılandırılması, yerel üretimin artması veya alternatif pazarlara yönelme şeklinde olabilir.

Ticaret savaşı, her iki taraf için de olumsuz sonuçlar doğurabilir. Ekonomik büyüme yavaşlayabilir, işsizlik artabilir ve tüketici fiyatları yükselebilir. Dolayısıyla, taraflar genellikle müzakereler yoluyla anlaşmaya çalışır. Ancak, ideolojik ve stratejik farklılıklar nedeniyle bu süreç karmaşık hale gelebilir.

ABD VE AB İLİŞKİLERİ:

Donald Trump'ın yeniden başkan seçilmesi , Avrupa Birliği (AB) ve Çin ile olan ilişkilerin ekonomik yönden nasıl şekilleneceğine dair bazı tahminler yapmak mümkündür. Ancak, bu tahminler Trump'ın politikalarının ve dünya ekonomik dinamiklerinin nasıl evrileceğine bağlı olarak değişebilir.

Ticaret Politikaları: Trump, başkanlığı döneminde Çin ile olan ticaret ilişkilerinde sert bir tutum sergilemişti. Yeniden seçilmesi  bu tutumun devam etmesi muhtemeldir. Bu, ABD'nin Çin'e karşı ek tarifeler ve kısıtlamalar getirmesi anlamına gelebilir. Bu durum, AB ülkeleriyle olan ticaret ilişkilerini de etkileyebilir, çünkü bazı AB ülkeleri Çin ile yoğun ticaret yapmaktadır.

AB ile İlişkiler: Trump, AB ile olan ilişkilerde de tartışmalı bir yaklaşım sergileyebilir. AB ile ticaret anlaşmalarını yeniden gözden geçirebilir veya daha korumacı bir politika benimseyebilir. Bu, AB ülkelerinin ABD ile olan ekonomik ilişkilerini olumsuz etkileyebilir.

Yatırımlar: Eğer Trump, Çin'e karşı daha agresif bir ekonomik politika izlerse, bu durum ABD'nin Çin'deki yatırımlarını etkileyebilir. Aynı zamanda, AB ülkeleri için de bu durum, Çin ile olan iş ilişkilerini yeniden değerlendirme ihtiyacını doğurabilir.

Teknoloji ve İnovasyon: Trump yönetimi, teknoloji transferi ve inovasyon konusunda da sert önlemler alabilir. Bu, Çin ile teknolojik işbirliklerini azaltabilir ve ABD'nin teknolojik üstünlüğünü koruma çabalarını artırabilir. AB, bu konuda ABD ile işbirliği yapma veya Çin ile olan ilişkilerini dengeleme konusunda zorluk yaşayabilir.

Küresel Tedarik Zincirleri: Trump'ın politikaları, küresel tedarik zincirlerini de etkileyebilir. Özellikle pandemi sonrası, birçok ülke tedarik zincirlerini yeniden değerlendirmeye başladı. Bu bağlamda, Trump'ın korumacı politikaları, AB ve Çin ile olan tedarik zincirlerini etkileyebilir.

Sonuç olarak, Trump'ın yeniden seçilmesi, AB ve Çin ile olan ekonomik ilişkilerde belirsizlik ve değişim yaratabilir. Ancak, bu etkilerin ne yönde olacağı, Trump'ın politikalarının nasıl şekilleneceğine ve global ekonomik koşullara bağlı olarak değişiklik gösterecektir.

 

Devamı
Türkiye'nin Sanayi Durumu: Gelişmeler ve Güncel Veriler

Türkiye sanayi durumu, genel olarak dinamik bir yapıya sahip olmakla birlikte, bazı zorluklar ve fırsatlar da içermektedir. İşte Türkiye'nin sanayi durumu hakkında bazı temel noktalar:
1. Sanayi Sektörünün Büyüklüğü

Türkiye, sanayi sektörü bakımından önemli bir ülke olup, GSYİH'nın büyük bir kısmını sanayi oluşturur. Otomotiv, tekstil, makine, gıda ve kimya gibi sektörler Türkiye'nin en güçlü sanayi alanlarıdır.
2. Rekabetçilik

Türkiye'nin sanayi ürünleri, özellikle Avrupa ve Asya pazarlarında rekabetçi fiyatlarla öne çıkmaktadır. Ancak, kalite ve teknoloji açısından bazı zorluklar yaşanmaktadır. İnovasyon ve Ar-Ge yatırımları, rekabetçiliği artırmak adına önemlidir.
3. Yüksek Girdi Maliyetleri

Enerji, hammadde ve iş gücü maliyetleri, Türk sanayisinin karşılaştığı en büyük sorunlardan biridir. Bu durum, üretim maliyetlerini artırarak rekabet gücünü zayıflatmaktadır.
4. Dijital Dönüşüm

Sanayi 4.0 kapsamında dijitalleşme, Türkiye'deki sanayi işletmeleri için önemli bir fırsat sunmaktadır. Otomasyon, veri analitiği ve yapay zeka gibi teknolojiler, üretkenliği artırma potansiyeline sahiptir.
5. İhracat Performansı

Türk sanayi, ihracat odaklı bir yapı sergilemekte, birçok ürün uluslararası pazarlarda rağbet görmektedir. Ancak, pazar çeşitliliği ve hedef ülkelerdeki ekonomik dalgalanmalar, ihracatı etkileyen faktörler arasında yer alır.
6. Altyapı ve Lojistik

Türkiye'nin coğrafi konumu, sanayi ürünlerinin hem Avrupa hem de Asya pazarlarına ulaşımını kolaylaştırmaktadır. Ancak, ulaşım, depolama ve genel altyapı sorunları, sanayi üretimini etkileyen unsurlar arasında yer alır.
7. Çevresel Sürdürülebilirlik

Son yıllarda çevresel sürdürülebilirlik, sanayi politikalarının önemli bir parçası haline gelmiştir. Türkiye, sanayi tesislerinde çevre dostu uygulamaları artırma çabası içindedir.
8. Yenilikçilik ve Eğitim

Sanayiye yönelik yenilikçilik ve nitelikli iş gücü ihtiyacı, Türkiye'nin geleceği açısından kritik öneme sahiptir. Eğitim politikalarının sanayi ihtiyaçlarına göre şekillendirilmesi gerekmektedir.
9. Küresel Tedarik Zincirleri

Küresel ticaretin değişen dinamikleri ve tedarik zincirlerindeki dönüşüm, Türkiye'nin sanayi sektörü için yeni fırsatlar sunmaktadır. Türkiye, tedarik zincirlerinde esneklik sağlayarak avantaj elde edebilir.
Özetle, Türkiye sanayi sektörü potansiyel taşıyan bir yapıya sahip olsa da, rekabetçilik, maliyetler, dijitalleşme ve çevresel sürdürülebilirlik gibi alanlarda daha fazla gelişim ve yenilik gerekmektedir. Hükümetin destekleyici politikaları ve sanayi kuruluşlarının yenilikçi yaklaşımları, bu durumu iyileştirmeye yardımcı olabilir

Devamı
Suriye’deki Gündem Bölgesel ve Küresel Etkiler

Aralık 2024 itibarıyla Suriye'deki durum oldukça karmaşık ve zorlu bir seyir izlemektedir. Suriye, 2011 yılında başlayan iç savaşın etkisiyle büyük bir yıkıma uğramış ve sosyal, ekonomik, siyasi birçok alanda ciddi sorunlar yaşamaktadır. İşte Suriye'deki duruma dair bazı önemli noktalar:

1. İç Savaşın Etkileri
Askeri Çatışmalar: Savaş, farklı gruplar arasında devam etmektedir. Htş, muhalif gruplar, Kürt güçleri ve IŞİD gibi radikal gruplar arasında çatışmalar sürmektedir.
Bölgesel Bölünme: Ülke, farklı bölgelerin farklı güçler tarafından kontrol edildiği bir yapıya bürünmüştür. Kuzeyde Kürt güçleri, batıda htş rejimi, kuzeyde ise Türkiye destekli gruplar hakim durumdadır.
2. İnsani Kriz
Mülteci Sorunu: Savaş nedeniyle milyonlarca Suriyeli ülke dışına kaçmış, komşu ülkelerde ve Avrupa'da mülteci olarak yaşamaktadır. Türkiye, en fazla Suriyeli mülteciyi barındıran ülkedir.
İç Göç: Ülke içinde de büyük bir yerinden edilme durumu söz konusudur. Birçok insan, güvenli bölgelere veya yardım kuruluşlarının bulunduğu bölgelere göç etmiştir.
Gıda ve Su Krizi: Ekonomik çöküş ve tarımın zarar görmesi, gıda güvencesi sorunlarına yol açmıştır. Su kaynakları da ciddi şekilde etkilenmiş, birçok bölgede su sıkıntısı yaşanmaktadır.
3. Siyasi Durum
Uluslararası Müdahaleler: Suriye'deki iç savaşa birçok ülke müdahil olmuştur. Rusya ve İran Esad rejimini desteklerken; ABD, Türkiye ve bazı Arap ülkeleri muhalif grupları desteklemiştir.
Barış Süreci: Çeşitli ülkeler ve uluslararası kuruluşlar tarafından düzenlenen barış görüşmeleri, kalıcı bir çözüme ulaşmakta zorluk çekmektedir. Çatışmaların sona ermesi ve siyasi bir çözüm bulunması için hâlâ birçok engel bulunmaktadır.
4. Ekonomik Durum
Ekonomik Çöküş: Savaşın etkisiyle Suriye ekonomisi büyük bir darbe almış, birçok sektör çöküş yaşamıştır. Enflasyon, işsizlik ve yoksulluk oranları oldukça yüksektir.
Yardım İhtiyacı: Birçok insan, insani yardıma muhtaç durumdadır. Uluslararası kuruluşlar, bölgedeki insani krizleri aşmak için çeşitli yardımlar yapmaktadır.
5. Gelecek Perspektifi
Gelecek Belirsizliği: Suriye'nin geleceği konusunda belirsizlik devam etmektedir. Savaşın sona ermesi ve ülkenin yeniden inşası için uzun bir süreç gerekmektedir. Ayrıca, uluslararası aktörlerin etkisi ve iç dinamikler, Suriye'nin geleceğini şekillendirecek önemli faktörlerdir.
Suriye'deki durum, hem insani hem de siyasi açıdan karmaşık ve zorlu bir tablo çizmektedir. Bu bağlamda, uluslararası toplumun ve bölgesel aktörlerin atacağı adımlar büyük önem taşımaktadır.

Devamı
İhracatın Önündeki Engeller ve Çözüm Önerileri

Türkiye'nin ihracatında karşılaştığı sorunlar, ekonomik, yapısal ve dışsal faktörlerden kaynaklanmaktadır. İşte Türkiye'nin ihracat sorunlarından bazıları:

Rekabet Gücü: Türk ürünleri, bazı sektörlerde uluslararası piyasalarda rekabet edemediği için ihracat artışında zorluk yaşanabiliyor. Rekabet gücünü artırmak için inovasyon ve teknolojiye yatırım yapmak gerekiyor.

Yüksek Girdi Maliyetleri: Enerji, hammadde ve iş gücü maliyetlerinin yüksek olması, Türk üreticilerin uluslararası pazarlarda maliyet avantajı elde etmelerini zorlaştırıyor.

Döviz Kurları: Döviz kurlarındaki dalgalanmalar, ihracatçıların gelirlerini etkileyebilir. Özellikle Türk Lirası'nın değer kaybetmesi, ithalat maliyetlerini artırırken, ihracat fiyatlarını da olumsuz etkileyebilir.

Pazar Çeşitliliği: Türkiye'nin ihracatında belli başlı pazarlara bağımlılık söz konusu. Tek pazar veya sınırlı pazarlara yönelmek, dışarıdaki olumsuz gelişmelerden etkilenmeyi artırıyor. Yeni pazarlar bulmak önemlidir.

Politik ve Ekonomik İstikrar: İç siyasi belirsizlikler ve ekonomik istikrarsızlık, yatırımcıların güvenini zedeler ve bu da ihracatı olumsuz etkileyebilir.

Lojistik ve Altyapı Sorunları: Ulaşım, depolama ve dağıtım altyapısındaki yetersizlikler, ihracat sürecini zorlaştırarak maliyetleri artırabilir.

Ticaret Engelleri: Diğer ülkelerin koyduğu gümrük tarifeleri, kotalar ve diğer ticaret engelleri Türk ürünlerinin uluslararası pazarlarda rekabet etmesini zorlaştırabilmektedir.

Kalite Standartları ve Sertifikasyon: Uluslararası pazarlarda kabul gören kalite standartlarına uyum sağlamak ve gerekli sertifikaları almak, ihracatçılar için önemli bir zorluk olabilir.

Bu sorunların üstesinden gelmek için Türkiye’nin ihracat stratejilerini güçlendirmesi, inovasyona yönelmesi ve pazar çeşitlendirmesi gibi adımlar atması gerekmektedir. Ekonomik reformlar ve uluslararası iş birlikleri de bu süreçte kritik öneme sahiptir.

Devamı
ENFLASYON,BÜYÜME VE DIŞ TİCARET

Türkiye ekonomisi, son yıllarda birçok zorlukla karşı karşıya kalmıştır. Enflasyon, büyüme ve dış ticaret, bu zorlukların başında gelmektedir. Bu yazıda, bu üç önemli ekonomik göstergenin Türkiye üzerindeki etkilerini ve birbirleriyle olan ilişkilerini inceleyeceğiz.

Enflasyon

Türkiye, son yıllarda yüksek enflasyon oranları ile gündeme gelmiştir. Enflasyon, genel fiyat seviyelerindeki artışı ifade eder ve ekonomik istikrarın en büyük tehditlerinden biridir. 2021 ve 2022 yıllarında enflasyon oranları hızla artmış, 2023'te de bu durum devam etmiştir. Yüksek enflasyon, alım gücünü azaltarak hane halkının yaşam standartlarını olumsuz etkiler. Ayrıca, işletmelerin maliyetlerini artırarak yatırım kararlarını sekteye uğratabilir. Enflasyonun başlıca nedenleri arasında döviz kurlarındaki dalgalanmalar, mali politikalar, arz-talep dengesizlikleri ve küresel ekonomik koşullar yer alır. Türkiye, döviz kurlarındaki dalgalanmaların enflasyon üzerindeki etkisini en çok hisseden ülkelerden biridir. Özellikle, Türk Lirası'nın değer kaybı, ithalat maliyetlerini artırarak enflasyonu tetiklemektedir.

Büyüme

Türkiye'nin ekonomik büyümesi, yıllık bazda değişiklik göstermektedir. 2020 yılında COVID-19 pandemisinin etkisiyle yaşanan daralmanın ardından, 2021 ve 2022 yıllarında büyüme oranları olumlu bir seyir izlemiştir. Ancak, yüksek enflasyon ve belirsizlikler, sürdürülebilir büyüme üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir. Büyüme, genellikle yatırım, tüketim ve ihracat gibi bileşenlerle şekillenir. Yüksek enflasyon ortamında, tüketici güveni azalabilir ve bu da iç talebi olumsuz etkileyebilir. Ayrıca, yüksek enflasyon ve belirsizlikler, yabancı yatırımcıların Türkiye'ye olan ilgisini azaltabilir.

Dış Ticaret

Türkiye'nin dış ticareti, ekonomik büyümenin önemli bir motorudur. İhracat, Türkiye'nin ekonomik büyümesine katkı sağlarken, ithalat ise hane halkının yaşam standartlarını sürdürmesi açısından önem taşır. Ancak, döviz kurlarındaki dalgalanmalar ve enflasyon, dış ticaret dengesini olumsuz etkileyebilir. Türkiye, özellikle tarım, tekstil, otomotiv ve makine sektörlerinde güçlü ihracat potansiyeline sahiptir. Ancak, enerji ithalatı gibi bazı alanlarda bağımlılık, dış ticaret açığını artırabilir. Yüksek enflasyon, ithalat maliyetlerini artırarak dış ticaret açığını daha da derinleştirebilir.

Sonuç

Türkiye'de enflasyon, büyüme ve dış ticaret arasındaki ilişki karmaşıktır. Yüksek enflasyon, ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyebilirken, büyüme oranları da dış ticaret dengesini etkileyebilir. Ekonomik istikrar için bu üç alanın dengeli bir şekilde yönetilmesi gerekmektedir. Türkiye, yapısal reformlar ve sürdürülebilir politikalar ile bu zorlukların üstesinden gelmeyi hedeflemektedir. Ancak bu, kısa vadede zorlayıcı bir süreç olabilir.

Devamı
DIŞ TİCARET RAKAMLARI

Ekim ayı  dış ticaret rakamları açıklandı.Ekim ayı  dış ticaret verilerine göre ithalat  yüzde 0,1 azalırken,ihracat yüzde 3,6 artış gösterdi.Aylık bazda geçen yıla göre yüzde 2,70 dış açık 600 milyon dolara gerilerken,ihracat artışı  yüzde 3,1,ithalattta ise yüzde 7,4 gerileme meydana geldi.Geçen yıl  ekim ayında dış ticaret açığı 112,7 milyar dolar olan açık,bu ekim ayında 77,8 milyar dolara geriledi.

Rakamları incelediğizde ihracat ve tüketim ithalatının çarpıştığını görmekteyiz. Şimdi bunu biraz açalım:

-Geçen yıl ekim ayında tüketim ithalatı 45 milyar 465 milyon dolar,bu yıl ekim ayında 52 milyar 633 milyon dolar oldu.Tüketim ithallatında 3 milyar 790 milyon dolardan, 4 milyar 380 milyon dolara yükselirken, tüketim ithalatımız 5,1 milyar dolar ile rekor kırdı.Burada para ve maliye politikasının işe yaramadığını görmekteyiz.

-İthalatımız yüzde 7,4 geriledi ama bundan altın ve enerji ithalatını düştüğünüzde gerileme oranı yüzde 2,8 dir.Bunun nedeni ihracat ve ithalat yaptığımız ülkelerde de durgunluk olması.Burada aslında kalıcı ve istikraralı bir düzelme yok.Piyasalar normale döndüğünde ithalat tarafı yine yüksek seviyelerine gelecek.

-İthalattaki iyileşemnin 20,0 milyar dolarlık kısmı sadece altın ve enerjiden geliyor.Enerji ithalatı 8,2 milyar dolara,altın ithalatı ise 11,7 milyar dolara geriledi.

Aynı şey ihracat kısmı içinde geçerli.

-İhracatımız yüzde 3,1  artışla 7,9 milyar dolara yükseldi ama bu artışın 2,6 milyar doları altın ve enerji  ihracatından geldi.Altın ve enerji ihracatını düşersek net ihracatımız 5,3 milyar dolar.

Dış ticaretteki iyileşmenin 12,4 milyar doları  altın ve enerji dışından geldiğini görmekteyiz.Bu rakamlar bize ekonomik iyileşmeye dayalı iyileşemenin sınırlı olduğunu göstremektedir.Dış ticaretimizde sorunlar bulunmaktadır.Bu sorunlardan sadece ihracat tarafı değil,ithalat tarafıda etkilemektedir.İhracatı montaj ve ithalata bağımlılıktan kurtarmak gerekir.Dış ticaret planı ve stratejiye oluşturulması gerekir.

Devamı
ÇİN\'İ ANLAMAK

Çin'i anlamak dünyanın nereye gittiğini anlamak adına önemli.Çin dünyanın en büyük birinci  ekonomisi,buna bağlı olarak dünyanın en büyük pazarı konumunda.Yabancı şirketler yalnızca ihracat için değil aynı zamanda üeretim yapıp satarak bu pazardan büyük karlar elde etmektedir. Çin'in finanasal anlamda yabancı yatırımcılara açılması firmalara yatırım olanakları sunması  bu pazarı cazip hale getirmektedir.

Çin gelişmekte olan ülkelere Dünya Bankası ve IMF daha çok kredi vermekte ve bu ülkeleri kendine daha çok bağlamaktadır.Krediler Çin tarafından doğrudan kullandırılarak daha çok enerji,iletişim,alt yapı sektörlerinde faaliyet göstermektedir.Bunu yaparkende şirket kurmak veya şirket satın almak yolunu izleyerek en çok yatırırm yapan ülke konumuna gelmiştir

 Çin Halk Cumhuriyeti uzun zamandır dünya genelinde ekonomi alanında yaptığı atılımla hep tartışma konusu olmuştur .Nasıl sosyalizmden sosyal piyasa ekonomisine geçtiği akıllarda hala soru işareti bırakmaktadır .Çin yönetim açısından sosyalist, yoksa serbest piyasa ekonomisini  uygulayan devlet mi? Aslında bunu anlamak için Çinin  ekonomide alanında yaptığı reformlara bakmak gerekiyor.

Çin özellikle 1976 yılından  Mao'nun ölümünden sonra bu reformları yapmaya başladı ve  kademeli bir süreç izledi. Çin özellikle 1976 yılına kadar uygulanan ekonomi politikaları, ekonomi alanında belli sayıda güç kazandı . Çin halkına yansımaları  ise olumsuz oldu. Halk işsiz ,aç ve yoksul kaldı. Çin devlet yöneticileri bile sosyalizmi sorgulamaya ve eleştirmeye başladılar. Bunu yaparken de eski yönetimden olanları dışlamamaya ve kazanmaya baktılar.1976  yılına kadar ülkeden gönderilen bilim adamları, sanatçıları ,siyasetçileri   ülkeye dönmelerini sağladılar .Özellikle yurt dışına çok sayıda öğrenci göndererek bilim ve eğitim konusunda atılım yaparak öne geçti.

 

Devamı
Avrupa Birliği\'nden iade edilen gıdalara ne oldu?

Türkiye de  gıda olaylarında meydana gelen sahtecilik uzun zamandır bilinen ve yeni meydana gelen bir olay değildir.Uzun zamandır yurt dışına satılan ürünler geri gönderilmekte ve ürünler imha edilmeden çoğu büyük  ölçüde iç tüketimde kulanılarak insanların sağlıklarıyla oynanmıştır.

Avrupa Birliği  raporlarında gıdada zararlı ve insan sağlığını tehtid edecek ilaç vb .maddelerinin olduğu beyan edilerek bu ürünler sınır kapılarından geri çevrilmiştir

Bu firmlar aynı zamanda yurt içinede üretim yapmaktadır.Şu soruyu sormamız lazım Türkiyede denetlemeler ve uygulanan cezalar caydırıcımı?

Bu ürünler geri geldiklerinde el konuluyormu veya bunların analizleri nasıl yapılıyo?

Avrupa Birliğini yayınladığı raporda antep fıstığı ,nar,domates,gıda takviyesi,kuru incir ,karabiber gibi bir çok ürün bulunmakta ve listesiyi uzatabiliriz.

Temel sorun şu  dış ticaret ve ihracat konusuda başarı istiyoruz ama ihracat konusunda ne firmalarımız ne de  hükümet tarafından atılan sağlam bir adım yok.Önemli olan şu soryu sormak lazım ihracatı kim için yapıyoruz?

Sadece hibe ve teşvilker verilerek bu sorun çözülmez.Dış ticaret mevzuatı dahil,ihracat konusunda ,firmalar konusunda kalıcı ve sağlam düzenlemeler gerekir.Bu gibi olaylar işini düzgün yapan firmalarıda etkilemekte ve pazar kayıplarına yol açmakta

Avrupa Birliği raporuna baktığımızda iade edilen ürünlerin bazıları:

Greyfurt: Bulgaristan

Antep fıstığı: İtalya

Kuru incir: Fransa

Domates: Hırvatistan

Gıda Takviyesi: İspanya

Nar : Bulgaristan

Karabiber: Almanya 

Üzüm : Romanya 

Kuru Kayısı: Yunanistan

Limon : Yunanistan

Kekik  :Hollanda

Kuru Üzüm : İtalya

Ayçiçekyağı:Danimarka

Biber : Bulgaristan

Kabuklu Fıstık: İtalya  liste ve ürünleri uzatabiliriz.Şimdiye kadar 323 ürün sınırlardan çevrilerek iade edildi.

Bu firmalara para cezası yanında ihracat konusunda kısıtlama getirilmeli ve içeride sıkı denetleme yapılmalıdır

Yoksa ihracatta sadece kendimizi avuturuz ve lafta kalmış oluruz.

 

Devamı
AFRİKA İHRACATTINDA BİLİNMESİ GEREKENLER

Dış ticarette iki temel unsur var.

1- Evrakları ve gümrük şartlarını iyi bilmek.

2- Ödenecek parayı garantiye almak,para ödenene kadar ürününüzü garantiye alma yani kambiyo konusunu bilmek gerekir.

Bu ikisini bilip ve doğru yapınca sorunsuz bir dış ticaret süreci yaşanır.

Afrika kıtası son zamanlarda  ihracatta ön plana çıkmakta, fakat Afrika ihracatında bilinmeyen ve karşılaşılan sorunlar bulunmaktadır.

Afrika ülkelerinden Kenya ticaretimizin en yüksek olduğu ülke, ondan sonra Etopya ve diğer ülkeler gelmektedir.Türkiye bu ülkelerden küspe,kaju fıstığı ,mangal kömürü  vb. maddeleri almaktadır.

Afarika pazarı dünyada korkulan bir bölge olması ve sürekli değişkenlik gösterdiği için bu pazarı iyi tanımak dış ticaretti ona göre yapmak gerekir.

Afrika ülkelerine örneğin bir mal gönderecekseniz ürünleri daha çok karayolu ile göndermek gerekir.Etopya'ya bir mal  gönderdiğinizde direk limana gönderemiyorsunuz.Bazen göndereceğiniz ülkeye, üç ülke geçip ulaşıyorsunuz.

Sürekli karışıllık olan bir yer olduğu için ve evrakları tam olarak bilemiyoruz.Bankacılık sistemi Afrikanın bazı bölgelerinde gelişmediği için paramızı alıp alamatacağımız korkusuda başka bir neden.

Afrika kıtasına özelikle mal yola çıkmadan önce dört evrağı hazırlamakta fayda var.

1-Fatura

2-Çeki listesi

3-Menşe belgesi 

4-Sağlık sertifikası

Özellikle Doğu Afrikaya yapılacak ihracatta evrakları ürünler yola çıkmadan bitirmek,DTS,TAREKS bilgileri  ve GTİP kodu hakkında önceden bilgi almak, ürün ihracattı yapılabilir bir ürünmü bunu araştırmak gerekir.Malın Afrika'dan dönüşü zor olacağı için ülkedeki demuraj ve ardiye maliyetlerini bilmek,ürünle ilgili karşı tarafa istediği belge ve şekil varmı sorusunu sormak gerekir.

Afrika gelişen bir pazar ve pazarda kuralları iyi bilmek ve ona göre adım atmak  gerekir.

                                                                                                

Devamı
NARİN CİNAYETİN

Türkiye on dokuz gündür Diyarbakır’da işlenen Narin cinayetini konuşuyor ve bağımsız davranan medyanın bu cinayetin üzerinde durması nedeniyle Türkiye gündeminde kalmaya devam edecektir.

On dokuz gündür cinayetin çözülememesi ve yürütülen soruşturmada yapılan hatalar, cinayetin sır perdesini hâlâ aydınlatamadı. Bu cinayetin üzerine gidilmesi, dosyanın kapatılmasına müsaade edilmemelidir.

Türkiye’de kadın cinayetleri, çocuk istismarı ve cinayetlerinde artış meydana gelmekte ve bunun en büyük etkisi daha önce işlenen böyle cinayetlerin kapatılmasıdır.

Özellikle bu cinayette siyasilerin devreye girmemesi ve bu olayın altında yatan gerçekleri dış güçler vb. diyerek saptırmak, gerçekleri örtmez. Karşımızda organize bir cinayetle sekiz yaşında öldürülmüş bir kız çocuğu var. Bu açıklamaları yapanlar bunları göz önüne alıyor mu? Bu cinayeti kimler organize ettiyse, kim olursa olsun üzerine gidilmelidir.

Türkiye acilen İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamalıdır. İstanbul Sözleşmesi’nin maddelerini okumadan, bilmeden eleştirenler bu cinayetlerin önünü açmakta ve bunları yapanlara sadece göstermelik cezalar verilmektedir.

Türkiye’de ekonomik krizle birlikte psikolojik ve sosyolojik olaylar artmaktadır. Ekonomi bu işin bir ayağıdır, aynı zamanda hukuk işlevini yerine getirmediği için şiddet saçmalığa bulaşmaktadır.

Narin cinayetini takip edip, unutturmamak gerekir. Bu cinayetin tam olarak aydınlatılması gerek.

Devamı
CHP İÇİN TARİHİ FIRSAT

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu partisi ve çok partili yaşama geçmeyi sağlayan CHP'nin bu kurultayı, parti içi demokratik işlerlik kazanmasında önemli olmaktadır. CHP, bu kurultayda parti içi demokrasiyi uygulayan ilk parti olmalıdır. Bu, aynı zamanda iktidar yürüyüşü için önemli ve parti içinde hâlâ eski yönetimden medet umanlara cevap niteliğindedir.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, son kurultayda parti içi demokrasiye verdiği mesajlar önemlidir. Bunu başardığı takdirde CHP ve Türkiye tarihine, parti içi demokrasiyi gerçekleştiren lider olarak geçecektir. Bu, aynı zamanda başkanın başarısı olacaktır.

CHP'nin bu kurultayda yapması gerekenler nelerdir?

  • CHP Genel Başkanı tarafından kullanılan bazı yetkiler CHP kurultayına ve Merkez Yönetim Kurulu'na verilmelidir.
  • Merkez Yönetim Kurulu, Genel Başkan tarafından değil, Parti Meclisi tarafından belirlenmelidir.
  • Milletvekili seçimi, belediye başkan adayları ve kurultay delegelerinin seçimi hep tartışma konusu olmuştur. Özellikle milletvekili adaylarının, il ve ilçe belediye başkan adaylarının seçimi, CHP'ye aidat ödeyen parti üyeleri tarafından ön seçimle belirlenmelidir.
  • Milletvekillerine üç kereden fazla aday olmama kuralı getirilmelidir ve böylece partinin daha geniş kitlelere etkin olarak ulaşması ve katılımların sağlanması gerekir.
  • Büyükşehirlerde, özellikle partiye katkı ve yarar sağlayacağına inanılan bilim insanları, sanatçılar, yazarlara daha çok yer verilmeli, TBMM’deki parti vekil sayısının yüzde üçünü geçmemelidir.
  • Kurultay delegeleri, il ve ilçedeki parti üyeleri tarafından seçilmelidir.
  • Kadın ve gençlik kollarına yüzde 35 kontenjan tanınmalıdır.

CHP, şu andaki mevcut partilerden bile en iyi tüzüğe sahip olan ve parti Genel Başkanını eleştiren, değiştiren bir demokratik yapıya sahiptir.

Türkiye'deki birçok siyasi parti, CHP'nin söylemlerini alarak ezbere kullanmış ve anlamlarını bile bilmeden uygulamışlardır.

Bu kurultay, CHP açısından önemli olduğu kadar Türkiye için de önemlidir.

 

Devamı
İHRACATIN ÖZENDİRİLMESI

Pek çok ülke ihracatı artırıp ödemeler bilânçosu açıklarını kapatmak , azaltmak ve sınırlı sayıdaki ürün çeşidinde mevcut rekabet gücünü koruyabilmek için ihracatı özendirme yoluna gitmektedir.İhracat özendirilmesinden beklenen iktisadi sonuçların elde edilmesi için dış ticaret politikası ve iktisat politikalarının uyum ve kararlı olması gerekmektedir.İhracat yoluyla dışa açılmak sürdürebilir bir ekonomik politika yaratmanın tek unsuru olmasa da ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesinde büyük etkileri olmaktadır. İhracat özendirilmesi devletin bir dış ticaret politika aracı olarak, kısa dönemde ihracatın ve döviz gelirlerini artırmasıdır.Asıl sorun uzun dönemde kaynakların ihracat endüstrisine kaydırmak ve doğru bir şekilde kullanılmasıdır. Düzenli ve sürekli bir ihracat için üretim ve yatırıma önem verilmesi gerekmektedir.

İhracatın belli ülke gruplarına bağımlılıktan kurtarılması , gerçekçi bir kur politikası uygulanması , ihracat için finans olanaklarının geliştirilmesi , bürokratik engellerinin en aza indirilmesi gerekmektedir.

İhracat özendirmek için verilen prim teşvikleri , döviz tahsisleri , çoklu kur uygulamaları , vergi iadesi , vergi muafiyeti , vergi indirimi , düşük faizli kredilerin planlı ve doğru şekilde kullandırılması gerekmektedir .

Bunu için enflasyonun kontrol altına alınması ve döviz kurların serbest piyasa şartlarına göre işlemesi gerekmektedir.

Türkiye ihracatı ithalata bağlı , nitelikli ve sürdürebilir ihracatı bulunmamaktadır.Yetersiz yatırım , yetersiz üretim , işsizlik, teknolojik geri kalmışlık , dış ödemeler bilançosu açıkları , bölgeler arası ekonomik farklılıklar bu verilen teşviklerin yeterli ve iyi kullanılmadığını göstermektedir. 

Teşvikler , rekabet ortamını bozabilir , kayırmalara veya istismarlara neden olabilir.Teşviklerin başarısı bu şekilde ölçülebilir.Verilen teşviklerden sağlanan fayda , piyasa mekanizmasında yaratılan tahribattan daha fazla olması durumunda verilen teşvikler başarılıdır.

Devamı
EKONOMİ YÖNETİMİ

Türkiye uzun zamandır ekonomik krizle mücadele ektmektedir.Bunu en büyük sebebi yanlış ekonomik kararların alınıp uygulanmasıdır.Bu günkü ekonomi yönetimi umudunu yurt dışından gelen sıcak parayı kurtarıcı gözüyle görmektedir.Doğru Türkiye'nin bu paraya ihtiyacı var.Ama bunu düzgün ve doğru değerlendirmek gerekir.Türkiye doğrudan yatırımı cekmek zorundadır.En zoru olanda bu ve bunu yapacak şu anda bilim,eğitim ,teknoloji ve sanayi alanında mümkün gözükmüyor.

Türkiye'de ekonomide bahar havası esmektedir.Bu bahar havası gelip geçi ve bu sıcak para vur - kaç parasıdır.İki ay sonra bu sıcak para olayı tersine dönerse aynısı olacak.O yüzden ekonomide yapısal reformlar şart.

Ekonomide  kur korumalı mevduat ve rekabetçi kur politikaları en büyük sorun olmuştur ve olmayada devam etmektedir.

Enfalasyon ekonominim tepesindeki en büyük sorun olmaya devam etmektedir.

Türkiye de ihracat üç aydır gerilemiş ve önümüzdeki üç ayda gerileme devam edecektir.İhracattta mevcut pazarlarda firmalar zorlanmakta ve pazar paylarını kaybetmektedir.

Türkiye bu sıcak para politikası yüzünden itlahat cennetine dönüyor.Amaç ithalatta kalıcı çözümler üretmek.Her kriz ortamında ithalat ve cari açık düşmekkte ve bunu başarı olarak anlatılmaktadır.Krizden sonra tekrar ithalat ve cari açık artmaya devam etmektedir.

Vergi adeletsizliği ve gelir dağılımındaki adeletsizlik iyice artmış durumdadır.

Büyüme sağlıklı ve kaliteli büyüme değil.Kalitesiz ve niteliksiz büyüme  sayesinde en büyük sorun artık sanayi sektöründeki firmaların inşaat sektörüne kaymasına neden olmuştur.İnşaat sektörüne dayalı modelden vazgeçilmelidir.Sanayi sektörü kan kaybetmiş ve teknolojik olarak geri kalmıştır.

Tasarruf tedbirleri sadece halka yönelik ve göstermelik kararlar olduğu kesin.Dolar üzerinden ödenen kamu özel işbirliği incelenmeli  ve bu projelerin hazineye maliyetleri hesaplanmalı.Bu projelerle yapılan köprü,otoyol.havalimanı vb. derhal durdurulmalı.Tasaruf tedbirlerinde niye yok.

Kamu ihale kanununda  yapılan değişiklerle kamu nasıl zarar etti.Özellleştirme adı altın da kamu nasıl zara uğradı.? Bunların açıklaması gerekir.

Holdinglerin vergisi neden af edildi? Bu vergileri niye almıyorsunuz?

Sadece çalışan kesime yüklenmeyin.Sayın bakan ekonomi yönetiminde sözü ne kadar geçiyor ve etkin?

 

 

 

 

 

 

Devamı
İRAN DEVRİMİ VE TÜRKİYE

Tarihçi ve araştırmacı Can Balcıoğlu'na İran Devrimi ve analizi için teşekkürler.Sİyasi ve iktisat tarihini iyi  bilmek gerekir.Siyasi ve iktisat tarihi bir bütündür.Türkiye iktisat tarihini bilmediği için siyasi tarihinde 1950 den beri hata yapmaktadır..

İran Devrimi’nin üzerinden 45 yıl geçti ve bu süre İran’ı birçok açından dönüştürdü.

O tarihten günümüze nüfusu iki kattan fazla büyüyerek 80 milyonu aşan İran, yalnızca siyasal rejimiyle değil, ekonomik örgütlenmesi, dış politika anlayışı, toplumsal yapısı ve kimlik tanımlaması itibarıyla da Pehleviler döneminden uzaklaştı.

Kendi kafa yapılarına uygun olmayan herkesi fişlediler, Şeriat getirdiler ve İran İslam Cumhuriyetini kurdular. Aradan on yıllar geçti. Kimleri görmedikki Ahmedinecad mesela. Hep protestolar vardı ama şiddetle bastırıldı. 

İran ReisiCumhuru kazada öldü. Mekanı cennet olsun diyemeyeceğim. Ama biraz filmi geriye saralım. 1970ler. İran Şah rejimiyle şatafatla fukaralık arasında uçurumlar olan bir diktatörlüktü. Kendi elitini oluşturmuş olan Pahlavi dalkavuklarıyla herkese korku salan istihbarat örgütü SAVAKla kendine muhalif herkesi bastırıyordu. Her ne kadar ilerici fikirleri ve devrim teşebbüsleri olsa da halkın çoğu açlıktan sürünürken o ve çevresi eşi benzeri görülmemiş bir lüks içinde yaşıyordu. Tabii ne oldu insanlar tutunacak bir dal aradılar o da dindi. Qom şehrinde Ayatullah Ruhullah Humeyni adında bir imamın gittikçe artan muhalefeti ve popülerliği bir gazetede aleyhinde rejimce kasten çıkartılan "Bu bir İngiliz ajanıdır" yazısıyla açık isyana dönüştü. Bir anda İranın heryerinde insanlar sokağa döküldü. Humeyninin vaazları kasetlerle elden ele dolaştı. Laik kesimde solcularda "şu Şahı devirelimde Humeyniyi sonra hallederiz" kafasıyla destek verdiler. Sonunda rejimin aptalca ve vahşice bastırma politikaları sonuç vermedi Şah ve ailesi ülkeden kaçtı Pariste sürgünde olan Humeyni Tahranda kahraman gibi bir Air France uçağının merdivenlerinden inerken karşılandı. Peki sonra noldu? Önce intikam devreye girdi her devrimde olduğu gibi. İnsanlar inşaat vinçlerinden asıldılar ibreti alem olsun diye. Kendi kafa yapılarına uygun olmayan herkesi fişlediler, Şeriat getirdiler ve İran İslam Cumhuriyetini kurdular. Aradan on yıllar geçti. Kimleri görmedikki Ahmedinecad mesela. Hep protestolar vardı ama şiddetle bastırıldı. Şimdi gelelim ReisiCumhur meselesine... Mahsa Aminiyi ne çabuk unuttuk? Hani ben unutmadım da! Onun için sokaklara dökülüp öldürülen dövülen işkence görenleri es geçip burada neyin yasını tutuyoruz? Kadına karşı şiddetin tacizin zirve yaptığı Türkiyede İranda kadınların saçıyla derdi olup Mahsa gibilerinin ölümünü vacip gören bir diktatörün arkasından ağlayacakmıydık? Türkiyenin en çok izlenen kanallarından birinde bütün spikerler yorumcular siyah kıyafetler içinde (ne hikmetse bir tanesi de mini etekli bir hanımefendi) hüzünlü bir ses tonuyla bir 10 kasımdan daha üzgün görünme çabasıyla 2 gündür laklak yapıyorlar. Oldu olacak ekranın sol üst köşesine de siyah bant koysaydınız! Olmaz kardeşim olmaz. Burası Türkiye Cumhuriyeti. Kadına seçme ve seçilme hakkını çoğu memleketten önce armağan eden Atatürkün vasiyeti. "Ey Türk Kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın" sözünü sarfeden büyük önderin ülkesi. Yas tutulacaksa onlarca öldürülen kadın için, tarikat yurtlarında istismara uğrayan kız çocukları için, Sultanbeylide bütün mahallenin sırayla tecavüz ettiği 13 yaşındaki yavrucak için tutun. Deprem bölgesinde hala evi barkı olmayan konteynerlerde çadırlarda geleceğini göremeyen kızlarımız kadınlarımız teyzelerimiz için tutun. Ezcümle ben yas tutmuyorum sonuçta bütün diktatörlerin sonu aynı oluyor. Yine büyük bir kadın kahramanımız Fatma Seher Bacının (Kara Fatma) dediği gibi "Balta döner sap döner gün gelir hesap döner". Bizler açtığı yolda ilerlemeye ant içtiğimiz Atatürkün ülkesinde "Kadınmıdır kızmıdır bilemem" demeyiz hepsini baştacı yaparız.

Devamı
DIŞ TİCARET POLİTİKASI

Ticaret genel olarak iç ve dış ticaret şeklinde ikiye ayrılır. Dış ticaret malların ve sermayenin ulusal sınırların dışına akışıyla ilgilidir.Dış ticaret, alım satım işlemlerinin teslimi açısından, ithalat ve ihracat işlemlerinden oluşur. Dış ticaret işlemleri, ithalat ve ihracat işlemleriyle bu işlemlerin parasal karşılıklarını ifade eder.

İthalat ve ihracat bir ülkenin dış ticaret dengesini oluşturan en önemli unsurlardan ikisidir. Ülkelerin dış ticaret politikalarının en önemli hedefi, ithalatı en aza indirip ihracatı artırmaktır. Çünkü bir ülke ekonomisinin kalkınmasında ihracat önemli bir yere sahip olmaktadır.

İthalat hem ülkeden yabancı ülkelere döviz çıkışı gerektirir hem de ülkede üretilen mallar yerine yabancı ülkelerce üretilen mallar tercih edilmiş olur. Buda yerli üretici ve ülke ekonomisi üzerinde olumsuz etkiler bırakmaktadır.

İthalatın ihracattan fazla olması durumunda dış ticaret açığı ortaya çıkar. Arzu edilen durum ihracatın ithalattan fazla olması yani dış ticaret fazlasının ortaya çıkmasıdır.Ancak ülkeler 2 temel nedenden dolayı ithalata yönelirler.

Birincisi, ol malın ülkede üretilmemesi veya üretilememesi ikincisi ise, ülkedeki malların fiyatlarının dış ülkelerdeki fiyatlara göre yüksek olmasıdır. İthalatı kısaca bir ülkenin başka ülkelerde üretilmiş malları yürürlükteki mevzuat çerçevesinde satın alma işlemi olarak tanımlamamız mümkündür.

İthalat iki türlüdür; birincisi, bedelli ithalat: ithalat rejimi kapsamındadır. İkincisi, bedelsiz ithalat; gümrük mevzuatı kapsamındadır. İhracat artışı, milli geliri artırarak kalkınmayı olumlu yönde etkilemektedir. Aynı zamanda döviz dar boğazını aşmak suretiyle ekonomik kalkınmaya destek olmaktadır. Dolayısıyla ihracatın artırılmasına ilişkin çaba ve politikalar uluslararası ticari rekabetinde temel unsurunu oluşturmaktadır.

İhracatı ise bir malın yabancı ülkelere döviz karşılığı yapılan satışı olarak tanımlayabiliriz. İhracat sürecinde bilinmesi gereken en önemli konulardan biri ihracatın nasıl yapılması gerektiğidir. İhraç edilecek malın cinsi, ihracat yapılacak ülke, belirlenen ödeme ve ticaret şekli bu konuda belirleyicidir.

Devamı
Döviz Krizi Nedir?


Döviz krizi, bir ülke para biriminin, diğer ülke para birimleri karşısında yaşadığı ani ve yüksek değer kaybını ifade eder. Bu düşüş, döviz kurlarında istikrarsızlıklar yaratarak ekonomiyi olumsuz etkiler. Mal alım satımıyla eşdeğer olmayan bir düşüş, o para biriminin satın alma gücünü kaybetmesine sebep olur. Konuyu basitleştirmek için, tarihsel perspektiften bakıldığında, yatırımcı beklentilerinin para birimlerinin değerinde kayda değer değişimlere yol açmasıyla krizlerin geliştiğini söyleyebiliriz.

Döviz Krizlerinde Hükümetlerin, Merkez Bankalarının ve Yatırımcıların Rolü Sabit döviz kuru  politikası izlenen ülkelerin merkez bankaları, mevcut döviz kuru oranını ülkenin  yabancı rezervlerine yedirerek veya döviz kuru riskiyle karşı karşıya kaldıklarında döviz kuru dalgalanmaya çalışabilirler.

Öncelikle, yabancı rezervlere girmenin neden potansiyel bir çözüm olduğunu açıklayalım. 

Piyasa devalüasyon beklediğinde , para birimine uygulanan aşağı yönlü baskı gerçekten sadece faiz oranındaki bir artışla dengelenebilir . Oranı arttırmak için merkez bankası para arzını azaltmalı ve bu da para talebini artırmalıdır. Banka, sermaye çıkışını sağlamak için yabancı rezervleri satarak bunu yapabilir . 

Banka yabancı para rezervlerinin bir kısmını sattığı zaman, bir varlık olarak dolaşımdan arındırılmış olan yurtiçi para birimi cinsinden ödeme alır. Merkez bankaları, yabancı para rezervlerindeki düşüşün yanı sıra artan işsizlik gibi politik ve ekonomik faktörlerin etkisiyle uzun vadeli döviz kurunu sağlayamazlar. Sabit döviz kuru artırarak paranın devralınması, yerli malların yabancı mallardan daha ucuz olmasına neden olur, bu da işçilere olan talebi artırır ve çıktıyı artırır. 

Gelen kısa vadede , devalüasyon da para arzının artmasına ve yabancı rezervleri artışa yoluyla merkez bankası tarafından ofset gereken faiz oranları, artar. Daha önce de belirtildiği gibi, sabit bir döviz kurunu hızlandırmak bir ülkenin rezervleri boyunca hızlı bir şekilde yemek yiyebilir ve para birimini devalüe ederek geri rezervler ekleyebilir.

Yatırımcılar, bir devalüasyon stratejisinin kullanılabileceğinin farkındadır .

Devamı
CHP ,TOPLUMSAL MUHALEFET VE TARİHCİ CAN BALCIĞLU İLE SEÇİM ANALİZİ

31 Mart yerel seçimleri geride kaldı.CHP hem sancılı bir kongre sürecini ve  dağınık bir muhalaefet yapısıyla  seçim sürecine girdi.Yeni CHP yönetimi bu süreci başarıyla yöneterek seçimlerde toplumsal muhalafet yaparak büyük bir başarı kazandı.CHP yönetimi bu seçim sonuçları  iyi değerlendirerek  artık toplumun sorunlarını çözmek için projeleri ortaya koyması gerekir.

CHP yönetiminin Türkiye'nin iç sorunları,dış politika ve Kemal Kılıçdaroğlu tartışmasını tamamen artık kapatması gerekir.Bu üç süreci iyi yönetmesi 1989 SHP yönetiminin  yaptığı hatayı yapmaması gerekir.Seçim sonuçlarının CHP açısından en önemli tarafı parti içi muhalefetin  durdurmasıdır.

31 Mart 2024 yerel seçimleri Türk siyasi tarihinde son 22 yılda yaşanmış en büyük değişim ve devrimdir. Ülkeyi uzun süredir yöneten ve gittikçe otoriterleşen bununla beraber korkunç bir enflasyonla insanları açlığa iten AKP iktidarına en sert tepkidir. 2023 Genel seçimlerinde kafa kafaya giden İktidar ve Muhalefet arasındaki denge tartışmasız olarak Muhalefet lehine dönmüştür. İstanbulu şahsi meselesi haline getiren Cumhurbaşkanının ve seçimi İmamoğlu gibi gerek karizması gerek icraatları ile kazanacağı aşikar olan birine karşı bakanları seferber etmesi halkta beklenilen geri dönüşü sağlayamamıştır. Bakanlığı döneminde ki yanlış politikaları, potları, esnaf aşağılayan beyanatları ile Murat Kurumun kazanamayacağını herkes biliyordu. Ankara zaten Mansur başkanın kalesiydi ucuz iftiralar ile mal varlığı tartışmaları orada işe yaramadı. Atılan farklar bu iki ilde sonucu belirledi. Eskiden kıyılara ve metropollere hapsolmuş CHPnin neredeyse onyıllarca yıl seçilemediği (Misal Balıkesir) zafer elde etmiş olması çok ciddi bir mesajdır. Bu sadece iktidar destekçisi seçmenin uyarısı değildir aksine tamiri çok zor bir güven kaybının işaretidir. Muhalefet partilerinin 2023 genel seçimlerinde hezimet diye nitelenen yenilgisinden sonra 1 seneden az bir sürede toparlanarak böyle büyük bir başarı elde edebilmesi kesinlikle Dünya siyaset tarihine geçecektir. Yıllardır baskı altında hukuktan demokratik haklardan özgürlüklerden men edilmiş bir halkın isyanı mühür mühür pusulalara yansımış, dünyaya da "bak arkadaş hala Türkiyeden umut kesilmez hepimiz aynı değiliz" mesajı vermiştir. Ancak burada bir noktaya dikkat edilmesi gerekiyor:31 Mart elbette büyük bir zaferdir ancak 22 senedir sadece iktidarda kalmakla değil ülkenin bütün sistemini değiştiren siyasi yapıya karşı rehavete kapılmamak gerekmektedir. Halkın teveccüsü ile verilen görev unutulmamalı,2028 genel seçimleri veya potansiyel bir erken seçime kadar yerel ve genel inatla teşkilat çalışmaları yapılmalı ama en önemlisi temas kopmamalıdır. Ezcümle demokrasi ve özgürlük bayramını kutladığımız şu erken bayramda madem kolları sıvadık bu güzel ülkeyi hep birlikte hakkettiği demokratik, özgür, adalet ve hukukla yönetilen Atatürk ilkelerine sadık bir vaziyete getirmek en büyük görevimizdir.

Devamı
DIŞ TİCARET NEDEN ÖNEMLİ

Dış ticaret veya diğer bir ifadeyle uluslararası ticaret çok eski çağlardan Beri hep önemini korumuştur. Sanayi devriminden önce ülkeler arasında ağırlıklı olarak tarım ve tekstil ürünleri ticareti yapılırken, sanayi devriminden sonra sanayi ürünleri ve makinelerin üretilmesiyle ticaret yapılan malların çeşitliliği artmış ve ticaret hacimleri önemli miktara ulaşmıştır.Dış ticaret ülkeler için bir zorunluluktur.Çünkü bazı ülkeler üretim için gerekli hammaddelere sahipken,bazı ülkeler bundan yoksundur veya iklim koşulları nedeniyle bazı bölgelerde tarımsal ürünler üretilirken diğer bölgelerde bu ürünlerin üretilmesi mümkün olmamaktadır. Dolaysıyla ülkeler birbirleriyle ticaret yapmaktadır. Bu ticaretin yanında uluslararası ticaret uzmanlaşmayı sağlayacak, ülkeler ucuza üretebildikleri ürünlerde uzmanlaşarak bu ürünleri ihraç edecek,pahalı ürettikleri ürünlerin üretiminden vazgeçerek bunları ithal etme yoluna gideceklerdir.İşte bu karşılıklı ticari ilişkiler sayesinde verimlilik sağlanmış olacak ve bu verimlilik dünya servetinin artmasına katkıda bulunacaktır.Özellikle,yeterli doğal kaynaklara ve hammaddeye sahip olmayan ülkeler için dış ticaret çok büyük önem taşımaktadır.Bu ülkeler kalkınmalarını sürdürmek ,istihdam sağlamak ve her yıl belli oranlarda büyümek zorundadırlar.Bunu sağlamak içinde ithalat yapmak ,yapılan ithalatın karşılığında bu ithalatı karşılayacak döviz girdisinin de sağlanması için ihracata gerek bulunmaktadır.
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde de dış ticaret, ithalatın finansmanı ve ihracatın arttırılması gibi konular ekonomi politikaların en önemli konuları olmuştur.Türkiye özelinde dış ticaret konusu özellikle ihracatın arttırılması ve ihracatın ithalatı karşılama oranının yükseltilmesi oldukça önemli bir sorundur.Dış ticaret açığı veren ülkemiz ,bu açığı dış borçla kapatabilmekte,büyüyen dış borç döviz kuru üzerinde baskı oluşturarak makro ekonomik göstergeleri olumsuz etkilemektedir.Özellikle,döviz kuru artışları ithalat yapılan ürünlerin fiyatlarının artmasına neden olurken,bu fiyat artışları enflasyon artışını beraberinde getirmekte ve enflasyon oranlarındaki artışa paralel olarak ülke büyümesi düşerken ciddi istihdam sorunu oluşur

Devamı
VERİMLİ OLMAYAN BÜYÜME

Türkiye verimsiz ve teknoloji ilerletmeyen bir büyümeye gidiyor ve bu büyümenin niteliği hiç iyi değil. Bu büyümenin toplam faktör verimliliğine bakmak gerekiyor Toplam faktör verimliliği ,bir ekonominin insani kaynakları, makineleri, fiziksel kapasiteleri aynı kalsa, üretkenliği, teknolojisi ve nasıl üretimi organize ettiği değişse ne kadar sağlıklı büyüme olur?
Büyümenin nimet tarafı üretkenliği arttırarak sağlamaktır .Üretkenlik sayesinde verimlilikte artmaktadır .Diğer faktörler artmasa bile verimlilik sayesinde ekonomi büyümektedir.

Çin, Güney Kore, Malezya gibi ülkelerin büyüme süreçleri verimlilik sayesinde artmaktadır. Türkiye’de ise tam tersi bir durum yaşanmaktadır.
Türkiye’nin büyüme stilinde ve yapısında bir değişim var.
Yeni teknolojiyi kullanmayan, eski teknoloji ile üretmeye devam eden ve aldığı teknolojiyi yanlış şekilde kullanan, yolsuzluk yüzünden yanlış şirketlere ihale verilmesi verimliliği etkilemektedir.

Bu yapı Türkiye’nin ihracat yapısına direk etki etmekte ,ihracatta orta ve düşük teknoloji ürünlerin yapısı çoğalmakta yüksek teknoloji ürünlerin etkisi ise hiç olmamaktadır. Türkiye gelişme düzeyi bakımında geridedir.
Şu soruyu sormak lazım: Verimlilik düşük, teknoloji yatırım yok, eğitim düşük, yabancı sermaye gelmiyor ,nasıl büyüyor?
Bu büyüme modelinde eşitsizlik artmakta, herkes faydalanamadığı için eşitsiz bir büyüme modeli oluşmakta.


Türkiye de teknolojisi kötü, verimlilik düşük ,yabancı sermaye yok burada büyüme için verilen kredilerin hangi kanalda kullanıldığı ve nasıl bir büyüme modeli yaratıldığı önemli .Türkiye de nereye yatırım var ona bakmak lazım.
Türkiye de her 3 liranın 2 lirası inşaat sektörüne gitmekte. Sanayi vb. alanlarla korkunç bir dengesizlik var. Verilen krediler sadece inşaat sektörünü büyütmekte, bu sağlıksız büyümenin en büyük göstergesidir .Çıkan sorunlar dış açıklar, enflasyon bu büyümenin kalitesi ve niteliğiyle ilgilidir.
Sonuçta bu büyüme modeli başarılı bir model değil.
Verimliliği arttırmak gerekir. Verimliliği artırmak demek şirketlere destek vermek değil aynı zamanda yapısal kurumları düzeltmek gerekir.
Bu büyüme modeli ne vergi eşitsizliğini çözebilir, büyümenin tabana yayılmasını sağlar, nede gelir adetsizliğini önler.

Devamı
EKONOMİ NASIL DÜZELİR?

Türkiye uzun zamandır yüksek enflasyon ve büyüme hedefini bir arada götürmek istiyor .Ancak bu mümkün değil. İktidarın ekonomik gösterge olarak büyümeye hedeflendiğini ve bu büyümenin nitelikli ve sürdürebilir olması gerekir .

Bir gecede alınan şok kararlarla ekonomiyi rayına sokmak mümkunmü? Alınan yanlış kararlar ekonomiyi tepetaklak etti ve kopuşlar başladı. Ekonomideki sorunu çözmek için bir ekonomik plan olmalı ve ekonomi yönetimi çift başlı yönetimden kurtulması gerekiyor.

Bunun için kapsamlı orta vade istikrar programı gerekir.
Kamuda tam anlamıyla mali disiplin ,irade ,saydam, dürüst ve yapı değişikliğinin olması gerekir.
Yapı değişikliği bir zihniyet meselesi. Tepeden inme kararlarla yapay olarak oluşturulmaz. Ekonomide bu şart.
Türkiye’nin temel sorunları:
1-Üretim ve kapasite kullanımı,
2-İşsizlik,
3-Gelir dağılımı,
4-Hane halkı borç,
5-Milli gelir dağılımı,
6-Toplam dış borç,
7-Merkezi idarenin borcu,
8-Bütçe açığı
9-Dış ticaret ve cari açık sorunu.
Mevcut yönetimin bunu için çözüm önerileri neler? Bunun için ekonomiyi bir bütün olarak ele almak gerekir. Asıl sorun faiz değil .Faiz ekonominin alt basamağıdır. Siz bu sorunları çözemezseniz, faiz sarmalı ve enflasyon başlar. Bol para basmak ve borçlanarak hızla kalkınmak yapay çözümdür.

Devamı
MERKEZ BANKASININ GÖREVİ VE BAĞIMSIZLIĞI

Merkez Bankası, geçerli olduğu ülkelerde veya Avrupa Birliği gibi birliklerde para politikalarını belirleyen kuruluşların başında gelir. Bu kurum, fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı para politikasını ve araçlarını seçer.

Genellikle siyasi etkileşimden uzak olan merkez bankası, bağımsız kararlarla para politikası üretiminde ve uygulamasında bulunur.

Para piyasasındaki arz ve talep dengesini etkilemek üzere merkez bankasının kullanabileceği çeşitli para politikası araçları bulunur. Bunlar arasında para basma, borç alma ve verme, faiz oranlarının belirlenmesi, açık piyasa ve döviz alım satım gibi işlemleri sayılabilir. Genellikle, gelişmiş ekonomilerdeki merkez bankalarının bu şekilde yapılandığı bilinir. Ancak istisnaen bazı ülkelerde merkez bankaları hükümetle ortak çalışabilir.

Ülke ekonomisindeki önemli rolü sebebiyle, merkez bankalarının bağımsız kurumlar olup olmaması gerektiği tartışılan ve özellikle Türkiye’de güncelliğini koruyan bir konudur.

Modern ekonomilerde, merkez bankasının bağımsızlığı fiyat istikrarını sağlamanın ön koşulu olarak görülür.

Merkez bankasının bağımsızlığı ise iki önemli göstergeyle ölçülür:

  1. Amaç Bağımsızlığı: Kurumun kendi politikalarını siyasi etkiden bağımsız olarak belirlemesi ve uygulaması.
  2. Araç Bağımsızlığı: Para politikası araçlarını siyasi müdahale olmadan serbestçe kullanabilmesi.

Merkez bankaları, olası riskleri durdurmak, alınan tedbirleri uygulamak ve para politikalarını hayata geçirmek için kurulmuşlardır. Merkez bankası bağımsızlığı, enflasyonla mücadele eder, yabancı yatırımcılara güven veren bir ortam oluşturur.

Bu nedenlerin yanında, merkez bankası bağımsızlığı, toplumsal refahı arttırmak için gereklidir. Ülke ekonomisine en önemli katkıyı sağlayan fiyat istikrarının sağlanması ve sürdürülebilir olması, ülkelerin refah düzeyini direkt etkileyen konular arasında yer alır. Yüksek enflasyonun toplumsal refahı ters yönde etkilemesi ve sürdürülebilir büyümeyi ile istihdam artışını etkilemesinden dolayı, merkez bankası bağımsızlığı refahın ön koşulu olarak değerlendirilmelidir.

 

Devamı
TÜİK VE HİSSEDİLEBİLİR ENFLASYON

Enflasyon sorunu Türkiye’nin tepesinde çözümsüz bir şekilde durmaya devam etmektedir. Türkiye’nin uzun süredir yüksek enflasyon sorunu var. Fakat enflasyonla mücadele etmesi gereken kurum ve yöneticiler bu işin ciddiyetinde gözükmemektedir. Bu kurumların başında sürekli artan enflasyonu düşük gösteren ve gerçekleri açıklamayan TÜİK gelmektedir. Bir kere hissedilebilir enflasyon yoktur. Enflasyon enflasyondur.

Enflasyon kısaca fiyatlar genel düzeyindeki sürekli artıştır. Enflasyonun iki ayağı var talep ve maliyet enflasyonu. İktidarın uygulamış olduğu yanlış ekonomi, para ve maliye politikaları sayesinde Türkiye dünyada dördüncü yüksek enflasyona sahip bir ülke olmuştur. Venezuela ,Arjantin, Suriye ve Türkiye.

TÜİK en başından beri enflasyon rakamlarını yanlış açıklayarak halkı kandırmaya çalışmıştır. İnsanlara yapılan ücret zamlarında kesinti yapılmasını sağlamış halkı enflasyon karşısında ezdirmiştir .İnsanlar markete, gidince gerçek enflasyon karşılaşmaktadır. Enflasyonun hissedileni olmaz.
TÜİK sormak lazım madem hissedilen enflasyon yüzde 129 o zaman bunu niye asgari ücrete zam yapılırken ,memur ve emekliye zam yapılırken açıklamadınız? İnsanların ücretinin neden düşmesini sağladınız?

Devamı
Rüşvet ,Salgın Bir Hastalık Gibidir.

Rüşvet ,Salgın Bir Hastalık Gibidir.

Toplumun her tarafına bulaşırsa salgın hastalıktan daha çok öldürür. Dünkü vebadan ve bugünkü covid 19 daha çok  öldürür. Açık söylemek gerekirse halkın parasını kendi çıkarlarına kullanan, her türlü utanma duygusundan uzak çoğunluğun çıkarlarını hiçe sayan kaymak tabakası halkın içinde bulunduğu yoksulluk ve ekonomik olarak kokuşmuş bu ortamdan sorumludurlar. Rüşvet otomatik olarak az gelişmişliğin temel eteklerinden biridir. Genelde rüşvet olayları artık kısa haberlerle verilmekte, aslında insanlık suçlarına değinen sütunlara alınmalıdır.
Ülkemizde, devletin yararı gereği diyerek uzman ve politikacılar tanımını bir türlü yapamazlar. Rüşvet iktidarın çarkını döndürdüğü ve halkın paralarını yandaşlarına dağıtarak  ülke ekonomisine zarar vererek hem ahlaki hem hukuki vb. çöküntüye yol açmaktadır. Durup dururken rüşvete bulaşmış kişilerin adlarını açıklamak ve ortaya dökmek iktidarlarına zarar verir ve bunu yapmak cesaretini gösteremediler. Kendi bakanlığına ürün satmak, milletvekillerin ihale pazarlığı kamu bankalarından verilen krediler, teşvikler, ihaleler incelenmeli ve yargıya verilmediği gibi, normal olarak yaklaşmaktadır.
Diğer toplumlardaki rüşvet olaylarında yargının üstünlüğünü görmekteyiz. Bunun yolu tekrar hukukun üstünlüğü ve eğitimden geçmektedir.

Devamı
DİN ,EKONOMİ,CEHALET

Dini öğretileri genellikle etik ilkeler üzerine dayanmayan şartlara ğöre gelişme ve iyileşme göstermeyen olmalarıdır. Dini olgular tartışılmaz kabul edilen gerçeklerdir. Tutarsızlığı veya akla uygun olmaması göz önüne alınmaz. Tanrı böyle buyurdu veya din böyle emrediyor önermesi bu olguların temelini oluşturur.

Dinin etik değerleri temel alarak kendi öğretileri doğrultusunda yeniden yorumlayarak değer oluşturma özelliği vardır.

Bugün dayatılan büyüme kavramı yüzyıllar öncesinde bir anlam ifade etmiyordu..Modernite insanın yaşam tarzı ve toplumun kültürel sosyolojik yapısı ile birlikte modern insan ve toplumun ekonomiye bakış açısını değiştirdi. İnsanı hayatın merkezine oturtan hümanizm  insanın kendine bakış açısını değiştirmesinin önünü açarken, insanın dünya   ve hayvanlara bakış açısında da değişikliğe sebep oldu.

Ekonomik kaynakların kıt olması ekonomide durağanlığın oluşturuyor. Yeterince kaynak bulunmaması insaat, tarım, saglık gibi ekonomik sektörlerin hepsini etkiliyor. Büyüme, üretimi artırmak ve doğal sonucu olarak yaşam kalitesinin artırmak icin gereklidir. Bir ülkedeki artan nüfus oranında ihtiyaçları karşılamak icin üretimin aynı oranda artması ekonomik kapasiteyi artirmasina ekonominin aynı seviyede kalmasını sağlayacaktır. Ancak, nüfus oranında üretimde artış olmaması ve ekonomik büyümenin sağlanamaması toplumdaki yoksul nüfusu arttıracak ve refah seviyesini düşürecektir. Toplumdaki insanların gecim derdi nedeniyle bilimsel araştırmalara yönelmesi beklenemez.

Bugün bilimin gelismesi ve ilerlemesi bilginin ve bilimin önündeki en büyük engelnolan insanın din ve ortaçağ inancından kurtulması ile olmuştur. Bilgi her zaman genisleyen ve büyüyen bir kaynaktır. İnsanın bilginin peşine düşmesi kendine sunulan inançları sorgulaması ve dünya karşısında bilgisizliginin farkına varması ile başlamıştır.. Yuval Noah Harari " En büyük bilimsel keşif cehaletin kesfidir" der    (syf, 224)

Ekonomi büyüdükçe yoksululuk azalacak algısı yaratılsa da kapitalist düzen sadece zengini büyütmeye yöneliktir. Yoksul aynı düzende yaşamaya bütün ekonomik zorlukları sırtlamaya, kapitalizm ile bozulan ekolojik sistemin sorunlara çekmeye mecburdur. Ancak kapitalizm sunduğu herkes zengin olabilir, daha iyi yasabilir, güçlü olabilirsin hayali yoksulluk bütün yükünü sırtlandığı sisteme karşı çıkmasını engellleyen bir sahte dünya yaratır. Ayrıca, kapitalizm sunduğu düzenle insanı hep daha fazlasını istemeye zorlar. Ekonomik koşulları iyi birisi daha fazla anlayışına kilitlendiği için hiç bir zaman memnun olmaz ve kendini eksik, yetersiz hatta yoksul hisseder. Objektif bir yoksulluk anlayışı kişinin öznel anlayışına göre değişiklik göstererek yeniden tanımlanır.

Devamı
EKONOMİDE DURUM NEDEN DEĞİŞMEZ

Türk Lirası 2013’ten bu yana sürekli olarak değer kaybediyor, ancak son 12 aydır yere çakıldı. Türkiye’de yükselen enflasyon ve liranın değer kaybı milyonlarca kişiyi mali yıkımın eşiğine getirdi. Fabrikalar, tarım ve perakende sektörü de ekonomik sorunlardan ağır şekilde etkilendi.
Devalüasyon yani paranın değer kaybının en temel sonuçlarından biri enflasyon. Para birimleri değer kaybettiğinde yurtdışından ithal edilen ürünler daha pahalılaşıyor. Akaryakıt, malzeme ya da teknoloji ithal eden birçok ülkede zayıf para birimi yüksek fiyat anlamına geliyor.

Bu durum Türkiye’de rekor kıran enflasyon oranını körüklüyor.

Türkiye’de son yıllardaki büyüme sürdürebilir ve nitelikli bir büyüme değil. Buna beyin göçüde eklenince ekonomide verimlilik ve üretim kaybı belirli şekilde ortaya çıkmaktadır.

Türkiye’nin yüksek cari işlem açığı gibi derin yapısal sorunlardan kaynaklanıyor. Cari açık ithalat giderlerinin ihracat gelirinden fazla olması durumunda ortaya çıkıyor.
Bir diğer faktör de faiz oranları. Ekonomiler hızlı büyüdüğünde, faiz oranları genellikle merkez bankalarının tarafından ekonomiyi soğutmak için kullanılıyor.

Ancak Türkiye’de bunun tam tersi yaşandı. Faiz oranları TC Merkez Bankası tarafından çok düşük tutuldu ve bu ekonominin kontrolden çıkmasına neden oldu.
Türkiye’de yetkililer olan bitenden haberdar ve statükoya karşı eleştirilerini tekrar ediyor. Ancak birçok gelişmiş ekonominin aksine, Türkiye’de merkez bankası hükümetten bağımsız değil, yani onların soruna çözüm getirmeleri çok zor.

Devamı
KAÇAKÇILIK VE ORGANİZE SUÇLAR

Türkiye uluslararası suç örgütlerinin merkezi durumda ve Türkiye kara para aklamada Meksika’dan sonra dünyada ikinci sırada bulunmaktadır. İstanbul uyuşturucu, kara para ,insan tacirliği merkezi olmuş bir çok uluslararası suç örgütü lideri ve çetelerin merkezi konumuna gelmiştir. Peki buna sebep olan nedenler nelerdir?
Bunu tek nedeni hukuk ve ekonominin düzgün yönetilmemesi, insanlara kolay para kazanma yolunun açılması, rüşvet ,adam kayırma, naylon faturalar kesmek, ihalelerin düzgün ve şeffaf yapılması.

Peki bu insanlara vatandaşlık verirken neden araştırılmaz?

Türkiye’nin Asya, Orta Doğu ve Avrupa arasındaki kavşakta yer alan coğrafi konumu ve uzun sınırları, ülkeyi insan ticareti ve insan kaçakçılığı için önemli bir transit ve hedef ülke haline getirmektedir.

Özellikle cinsel sömürü ve zorla çalıştırma amaçlı insan ticareti Türkiye’de giderek yaygınlaşıyor. Türkiye büyük bir mülteci nüfusuna ev sahipliği yapmaya devam ederken, insan tacirleri bu toplulukların savunmasızlığından yararlanarak kadınları ve çocukları cinsel sömürü için insan ticaretine zorlamaktadır.

Genç kızların gayri resmi dini törenler yoluyla zorla evlendirilmesi, ekonomik bir başa çıkma mekanizması olarak giderek yayılmaktadır.

Suç şebekelerine ek olarak, devlet içinde yerleşik aktörler de insan ticaretinde rol almakta ya da en azından kolaylaştırmaktadır.
Ayrıca Afrika ülkelerinden gelen düzensiz göçmen sayısında da bir artış söz konusu ve bu artış Türkiye’nin vize şartlarını hafifletmesi sayesinde kolaylaşmaktadır.

İnsan ticaretine benzer şekilde, insan kaçakçılığı da yolsuzluğa bulaşmış hükümet yetkilileri tarafından kolaylaştırılmaktadır. Haberler, devletle ile bağlantılı aktörlerin ve meşru işletmelerin bu pazara doğrudan dahil olduğunu iddia ediyor.

Rapora göre akaryakıt kaçakçılığı, daha ucuz petrole olan talepten ve özellikle Suriye, Irak ve İran kaynaklı kaçak petrol satışından vergi geliri elde etme fırsatından yararlanan Türkiye’deki organize suç grupları için en kârlı gelir kaynaklarından birisi.

Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle eroin ticareti için bir kaynak, transit ve hedef ülke konumunda.

Türkiye tarihsel olarak uluslararası kokain kaçakçılığı rotasında yer almamasına rağmen, son birkaç yıl içinde ele geçirilen kokain miktarındaki artışın, Amerika ve Avrupa’daki yüksek sayıdaki ele geçirmeler nedeniyle nakliye rotalarındaki değişimin bir sonucu olduğu düşünülmektedir. Dolayısıyla Türkiye, Güneydoğu ve Doğu Avrupa’yı hedef alan kokain kaçakçılığında daha önemli bir transit ülke haline gelmektedir

Türkiye’de faaliyet gösteren ve geleneksel mafya sistemini model alan önemli sayıda mafya tarzı grup bulunmaktadır. Ülkede varlıklarını sürdüren bu grupların hükümetle ve diğer siyasetçilerle yakın ilişkiler geliştirdikleri ve bu sayede kolluk kuvvetleri ve yargı karşısında koruma sağladıkları bildirilmektedir.
Türkiye gibi bir ülkenin raporda adının bu şekilde anılması ve bahsedilmesi ne acı.

Devamı
DIŞ TİCARETTE SORUNLAR

Türkiye dış ticaretinde bir çok sorunlar bulunmaktadır. Bu sorunları bir bütün halinde değerlendirmek ve çözüm bulmak gerekiyor. Yalnızca ihracatta odaklanarak teşvik ve hibeler vermek sorunları çözememektedir. Aksine sorunlar artarak devam etmektedir.
Yapılan hatalardan biri ekonomideki sorunları bir bütün halinde ele alıp çözüm ve reformlar yapmak.
Türkiye de ekonomi verimlilik ve kapasite kullanımı oldukça düşük durumda. Bir ülkede refahın ana kaynağı üretimdir. Üretmek için öncelikle üretim yeteneğine sahip olmak gereklidir. Ancak refahın sağlanması; üretim yeteneğinin yanı sıra üretilen mal ve hizmete yurtiçi ve yurtdışı talebin olması, pazarlanıp satışının gerçekleşmesini gerektirmektedir.

Dış Ticaret Açığı: Türkiye ekonomisi, uzun bir süredir iç talebin büyük ölçüde ithalata dayalı büyümesine dayanmaktadır.
Rekabet Gücü Zayıflığı: Türkiye’nin ihracatının rekabet gücü, yeterli düzeyde olmadığı düşünülmektedir.
Ekonomik Dengesizlikler: Yüksek dış ticaret açığı, ekonomik dengesizliklere neden olabilir.
Para Birimi Değerinin Düşmesi: Dış ticaret açığı, genellikle ülke para biriminin değerinin düşmesine neden olur.
İstihdam Kayıpları: Dış ticaret açığı, yerli üreticilerin uluslararası rekabete ayak uyduramaması.
Üretim Yapısı: Genel olarak katma değeri düşük, emek yoğun sektörler veya montaj sanayi diyebileceğimiz üretim yapıları ülkemizin üretiminde ağırlıklı bir paya sahiptir. Yürürlükte olan genel teşvik mevzuatının bu yapıyı destekler nitelikte olduğu söylenebilir. Genel teşvik mevzuatı nedeniyle, yukarıda bahsedilen üretim yapıları tercih edildiğinden bir çok sektörde aşırı kapasite oluşmaktadır.

.Kurumsal / Örgütsel Sorunlar: İhracat gibi teknik konularda yaşanan olumsuzlukların, benzeri konularda ülkemizin kendi kategorisindeki ülkelere nazaran daha geri kalmasında siyasi otoriteden çok bu alandaki yetkili kurumların – bürokrasinin büyük oranda sorumlu olduğuna inanılmaktadır. Ülkemizdeki ihracatla ilgili kurumların işleyişleri ve örgütsel / kurumsal tasarımlarının küresel ticaretteki gelişmelere cevap verecek, bu gelişmelere göre araç ve program geliştirecek, küresel anlamda firmalara rekabet gücü kazandırabilecek, politika tasarlamaktan ve uygulamaktan uzak olduğu düşünülmektedir.
Finansman: Firmalarımızın ihracatlarının peşin ödemeden çok vadeli olduğu bilinmektedir. Firmaların gerek sevk öncesi gerekse sevk sonrasında karşılaştıkları kredi ihtiyacının çözülmesi gerekmektedir. Bu çerçevede, Eximbank’ın sermayesinin artırılması ve kredi programlarının çeşitlendirilmesi gerekmektedir.
Hibe ve teşviklerin gerçek anlamda düzgün bir şekilde verilmesi gerekir.

Devamı
KRİZ YÖNETİMİ

İş operasyonlarındaki bir aksaklık sırasında paydaşların kaybını en aza indirmek için tasarlanmış stratejilerin uygulanmasıdır. Kriz yönetimi; kamu, özel ve kâr amacı gütmeyen tüm kuruluşlar da dahil olmak üzere her tür organizasyon operasyonunun önemli bir parçası olmalıdır.
Kriz yönetimi planı, işletmeyi öngörülebilir krizlerden korumak için ne yapılması gerektiğini, öngörülemeyen krizlerle nasıl başa çıkılacağını ve bu çarpışmalardan sağ çıktıktan sonra yola nasıl geri dönüleceğini ana hatlarıyla belirtir. İş modelinize ve sektörünüze bağlı olarak planın özellikleri değişiklik gösterir.

Kriz yönetim süreci, hem kurumsal hem de çevresel etkenlere bağlı olarak ortaya çıkan krizleri önlemek, hasarını en aza indirmek veya onarmak amacıyla oluşturulur. Şirketlerin kriz yönetim süreçleri önleme, planlama, koruma ve değerlendirme gibi aşamalardan oluşur. Bu aşamalar kriz yönetim sürecinin yol haritasını oluşturur. Ancak, bu süreçte kurumsal yapı, kurum kültürü gibi faktörlerin de göz önünde bulundurulması gerekir. Kriz yönetiminin oluşturulma süreci şu şekilde özetlenebilir:

Krizin belirtilerini, sinyallerinin dikkate alınarak krizin önlenmesine yönelik hazırlıkların yapılması.
Krizin denetim altına alınmasına yönelik eylemlerin gerçekleştirilmesi.
Krizin ortaya çıkardığı zararın belirlenmesi ve kontrol altına alınması.
Şirketin hem iyileştirmeye hem de normal sürecine dönüşüne yönelik planları yapması ve uygulaması.
Krizin sonuçlarının ve yürütülen sürecin değerlendirilmesi, bu süreçten kazanılan bilgi ve deneyimlerin ortaya konulması.
Bir işletme aniden büyük miktarda para kaybettiğinde, finansal yükümlülüklerini yerine getirmeyi veya borçlarını ödemeyi geciktirebilir. Bu durumda finansal bir kriz meydana gelir. Örneğin, bir şirket gelirinin %45’ini oluşturan üç büyük müşteriyi aniden kaybederse, finansal bir kriz yaşayabilir.

Bir finansal krize katkıda bulunabilecek bazı faktörler aşağıdakileri içerir:

Gelir kaybı
Enflasyon
İflas
Pazar kaybı
Pazar trendlerinde ani değişiklik
Bir finansal kriz, bir işletmenin müşterilere etkin bir şekilde hizmet verme yeteneğini azaltabilir. Bu tür bir olay aynı zamanda yetenek kaybı riskini de yükseltir ve bu da işinizin istikrarsızlığını önlemek için krizleri yönetmede proaktif olmayı hayati hale getirir.

Bir finansal krizle başa çıkmanın yolları aşağıdakileri içerir:

Bu tür durumlar için bir kriz fonuna sahip olmak veya alternatif likidite kaynakları bulmak
Gelir elde etmek için daha iyi stratejiler oluşturmak
İş modelinizi değiştirmek veya yeni pazarlar bulmak
Acil durum fonları sağlayabilecek ortaklar bulmak
Operasyonlarınızı kurtarmak ve hasarı azaltmak için bir kriz yönetimi planına sahip olmak.

Devamı
EKONOMİNİN GÜÇZSÜZ VE DIŞA BAĞIMLIĞI

Türk ekonomisinin temel bozukluğu güçsüz ve dışa bağımlı olması olmuştur.Ekonomide geri kalmasının sebebi ve kalkınmada en büyük engel  bu olumsuz yapısıdır..

Gelişmiş ülkelerin çıkarına ve ekonomiyi bağımlı hale getiren bu düzeni incelediğimizde,ekonominin bu bozuk yapısı ile yaşaması dışarının yardımıyla mümkündür.Geri kalmanın en önemli etkenlerden birisi dış ticaretin yapısı ve niteliğiyle ilgilidir.Dış ticareti bağımlı bir ekonomik yapı ,hem ülkenin sömürülmesine ve büyük oranda bagımlı hale getirir.Türkiye'nin dış ticaret ve ihracat yapısı büyük oranda dışa bağımlı olamasından dolayı,istenilen nitelik ve kalitede değildir.İhracatın temel yapısı bir kaç temel ürüne dayanmakta ,satılan ürün temel hammadde ucuz fiyata satılıp ,geri eşya olarak yüksek fiyata alınmaktadır.Tek ürün olarak adlandırılan bu durum ülke ekonomisini büyük anlamda zarar vermektedir.Bu durum ülke ekonomisini dışa daha çok bağımlı ve muhtaç hale getirmektedir.

Türk iharacat sistemini temel ana sorunu ithalata bağımlı olmasıdır.İhracat rakamları artmasına rağmen ,ithalat rakamları sürekli olarak artmakta ,bu da dış ticaret açığı olarak yansımaktadır. Batılı sanayi denetimindeki uluslararası piyasalarda satılan ürünlerin fiyatları düşmekte ve ülke ekonomisi zara uğramaktadır.Türkiye dış ticarette teknolojik olarak üretime geçmek ve montajcılık üretimini bırakmak zorundadır.

Küresel piyasalarda rekabetçi olmak için yenilik yaratma kapasitesine sahip olmak gerekir.Bu nedenle AR-GE harcamalarının milli gelirdeki payının artması gerekir.Türkiye  AR-GE harcamaları GSYİ orantılandığında yüksek teknoloji ürün ihracatçısı ülkelere göre oldukça düşük..Verimliliği artırmak,geliştirilmiş kalite,esneklik ve düşük maliyet .

İhracattan bahsederken ithalat,üretim yapısı ve dış ticaret sorunlarını bir bütün halinde ele alıp çözüm bulmak gerekir.Tekar hatırlatmak gerekirse montaj üretimden kurtulmak gerekir.

 

 

Devamı
EKONOMİDE YAPILAN HATALAR

*Düşük faiz kararı: TCMB’nin yatırım için uygun ortamı yaratmak ve enflasyonun düşeceğine yönelik siyasi yaklaşımı kabul etmesiyle büyük bir sorun alanı oluşturuldu. Kademeli olarak faiz yüzde 24’ten 26 ay sonunda yüzde 8.5’e çekildi. Kredi piyasasındaki gerçekçi olmayan fiyatlamalar başladı. Oranlar o kadar yapay hale geldi ki, faiz düşüşü mevduat faizlerini yüzde 40’a, ticari kredi faizlerini yüzde 45 düzeyine çıkardı. Yani TCMB’nin faizi piyasaya yön vermekten çok uzaktaydı.

*Enflasyon: TCMB sadece Ortodoks politikalardan uzaklaşmadı. Rezervler eksiye düştü. Temel görevi fiyat istikrarı olan Merkez Bankası’nın kanunla verilen görevden uzaklaştırılmasıyla enflasyon da yükselmeye başladı. Enflasyonun ikincil sorun olarak görüldüğü ortamda, faizin düşürülmesi öncelikli görev oldu. Bu ortamda alınan kararla sonunda ise enflasyon iki haneli seviyelere çıktı. Öyle bir ortam oluştu ki, TÜİK’in açıkladığı enflasyon ile sivil oluşumların hesapladığı enflasyon arasında yüzde 100 fark oluştu. Vatandaşın TÜİK’e güveni düştü. Ekonomi yönetimine güven azaldı. Türkiye’ye gelmekten çekinen yabancı yatırımcı var olan yatırımlarını da Türkiye’den çekti. Bu durum da başka bir olumsuzluğu tetikledi.

*Kredi notu: Bağımsızlığı tartışmaya açılan TCMB’nin uyguladığı gerçeküstü politika, biten rezervler, yüksek enflasyon, yabancı yatırımcıların çıkışı, ülkedeki döviz rezervi ve finansal verilerin bozulmasına, ekonomi yönetiminin uygulama, açıklamaları da eklendi. Kredi ve derecelendirme şirketleri Türkiye’nin notunu düşürdü. Moody’s, Standard&Poor’s ve Fitch adım adım Türkiye’nin notunu düşürdü. Türkiye, hiçbir yabancı yatırımcının güvenli bulmayacağı üçüncü dünya ülkelerinin seviyesine geldi. BİST’e DİBS’te yabancı yatırımcıların payları kademe olarak düştü. Dövizlerini alıp ülkeden gittiler.

*Döviz girişi: Yatırımların kaçışı öyle bir noktaya geldi ki, Türkiye’ye doğrudan yatırım tutarları tarihi düşük seviyelere ulaştı. BİST’e DİBS’te yabancı yatırımcıların payları kademe olarak düştü. Dövizlerini alıp ülkeden gittiler. Azalan döviz miktarı bu kez de TCMB’nin hem bankaları hem ihracatçıları hem iş adamlarını daha da kısıtlayan yeni adımları beraberinde getirdi. Kimi zaman iş adamları yurt dışında aldığı borçları, bankalar sendikasyonları ödemek için döviz bulmakta zorlandı, ihracatçı aldığı ürünün ödemesini dövizle yapmakta zorlandı. Baskılanan döviz başka bir sorunu tetikledi.

*Dış Ticaret: Hükümetin uyguladığı bu politikalar ve izlediği yol haritası şirketleri iyice ihracata yönlendirip daha güçlü ekonomilerle iş yapmaya zorlarken, düşük kur, ithalatı aylık olarak tarihi yüksek seviyelere getirdi. İlgili bakanlar küçük oranlarda da artış gösterse ihracattaki artışı gündeme getirirken, ithalat verilerinden kimse söz etmedi. Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları tamamen ihracat verilerine odaklanırken, aynı gün açıklanan ithalat verileri küçük birer haber halinde kaldı. Oysa zaten döviz yokluğu çekilirken, ihracat yoluyla kaşıkla giren döviz ithalat yoluyla kepçeyle çıkıyordu. Bu da başka verileri bozdu.

*Cari denge: İthalat-ihracat dengesindeki bozulma, cari fazla hedefiyle yola çıkan ekonomi yönetimi için, diğer birkaç unsurun da etkisini göz ardı etmeden, başka ağır bir tablonun ortaya çıkmasına neden oluyordu: cari açık. Öyle bir noktaya gelindi ki, Rusya-Ukrayna savaşının etkisiyle artan doğalgaz-petrol ve emtia fiyatları da eklenince cari açık tabiri caizse aldı başını gitti. Ekonomideki büyük risklerden biri olan cari açık arttı ama alınabilecek tedbir pek kalmamıştı. Çünkü bütün bunlar zincirleme etki yaratmıştı. Düğme baştan yanlış iliklenmişti. Bütün bu resim başka bir sorunu daha büyütüyordu.

*Bankalar, KKM, bütçe vs: Bankalar mevcut ortamda kredi vermenin mantıksızlığını çoktan görmüştü. Kaynak bulmakta zorlandıkları için doğrudan bir mevduat yarışına girdiler. Kamu bankaları siyasi direktifle kredi vermeye devam etti ama oluşan görev zararlarıyla çok büyük miktarlarda hazineden sermaye desteği alması gerekti. Hazine kamu bankalarının iyice zayıflamaması için sermaye verdi ama bunu artık düzenli hale getirmesi gerekti. Özel bankalarsa konut başta olmak üzere ne kadar az kredi verirse o kadar işinin kolaylaşacağını bildiğinden frene bastı. Ekonomi yönetimi, dövizdeki kurduğu barajın patlamak üzere olduğunu gördüğü için, talebi kısıtlamak üzere kur korumalı mevduat adı altında yepyeni bir yöntem buldu. Milyarlarca dolarlık talep bununla TL olarak kaldı ama özel bankalar bu sistemle büyük karlar da yazdı. Baraj kapaklarının az da olsa açıldığı ya da artık yapacak bir şeyin olmadığı aylarda bütçeden hazine ve TCMB bu dönemde aylık 100 milyar liranın üzerinde farkı üstlenmeye başladı. Aslına bakarsanız ortada artık ne bütçe ne hedef kaldı. Bütün bu tercihlerin maliyeti kamunun bütçesine çıkıyordu. Elbette demokratik döngü kapsamında beş yıllık süre geçti ve seçim zamanı geldi. Bu da “hatalarda ısrardan” başka bir seçenek bırakmıyordu hükümete.

*Dış politika: Siyasi tercihlerin zorunlu bazı pozisyonları beraberinde getirmesinin zorluklarının yanı sıra dış politikada ABD ve AB ile yanı batıyla olan ayrışma iyice keskinleşirken, Suriye savaşı, Libya’daki iç çatışma, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır ile gerilim, Irak’taki PKK varlığı gibi birçok neden de Körfez ve Ortadoğu ile olan tarihi iyi ilişkileri de bozuyordu. Batı ile bozulan ilişkilerin maliyeti vardı elbette ancak Körfez ve Ortadoğu’dan her şartta iyi ilişkilere dayalı olarak gelen kaynaklar da kesilince ekonomideki baskı arttı. Son dönemdeki yumuşama ile TCMB’ye Katar, BAE, Suudi Arabistan gibi ülkelerden farklı yollarla cephane taşındı da bir miktar nefes alındı.

Devamı
CHP HANÇER VE EKONOMİ

CHP Kongresi Türk demokrasi açısından Türkiye’ye örnek olmuştur. Parti olarak en iyi tüzük ve demokrasinin işlediği görülmüştür .Yeni CHP yönetimin değişimi halka iyi anlatması ve içini doldurması yerel seçimlere hazır hale gelmesi gerek. Özellikle ekonomi ve hukuk alanında neler yapılması gerektiğini iyi ve etkili anlatması gerekir. CHP 1930 ekonomi ayarlarına yeniden dönmesi ve ideolojisinden taviz vermemesi, Sağ partilerle yapılan ittifaklarda ilkesini iyice belirlemeli ve net çizgisini ortaya koymalıdır.
CHP Kongresini siyasi ve ekonomik olarak incelersek ,ortaya çok çarpıcı gerçekler ortaya çıkmaktadır. Siyasi olarak Tarihçi Can balcıoğlu ,ekonomik olarak ben değerlendirmelerde bulunduk.
EKONOMİ OLARAK:
Bugün Türkiye, yıllar boyunca izlenen yanlış ve eksik politikaların sonucu olarak üretemeyen, ürettiğinden verim elde edemeyen, üretiminden daha fazlasını tüketen bu nedenle borçluluğu git gide artan bir görünüm sergilemektedir. Özellikle son yirmi yılda ülkemiz üretimden tümüyle uzaklaşmıştır.
Birçok ülke çalışarak, verimliliği artırarak, teknolojiyi geliştirerek ve daha fazla üreterek büyümeye çalışırken Türkiye çalışmayarak, tatilleri uzatarak, tüketimi artırarak büyümektedir.
Bunun en tipik örneği dünyada pek rastlanmayan uzunluktaki bayramlar ve onlara bağlanan diğer tatil günleriyle zaman zaman on güne kadar uzayan tatillerdir.
Tatiller uzayınca insanlar tatil yörelerine gidiyor, bol para harcıyor, tüketim ve dolayısıyla talep artıyor, talep artınca üretim ve arz artıyor ve ekonomi büyüyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nde başlangıçtan itibaren takip edilen ekonomik gelişme modeli özel girişim yanlısı olmuşken 1929’dan itibaren uygulanan devletçilikle, devletin öncülüğünde planlı sanayileşme hedeflendi. Tarıma dayalı bir ülkede Atatürk’ün başlattığı planlı sanayileşme uygulaması, 1930’lu yılların dünyasında örnek bir model olmuştur. 17 Nisan 1934’te yürürlüğe giren Birinci Sanayi Planı, 1934-1938 yıllarını kapsayan bir sektör planıydı. Buna göre temel ham maddeleri yurt içinde üretilen veya üretilecek olan sınai tesisler oluşturulacaktı. Ayrıca büyük sermaye ve ileri teknoloji gerektiren projeler meydana getirilecekti. Aynı zamanda iç tüketimin karşılanmasına ağırlık verilecekti.Türkiye Cumhuriyetini 1923 ve 1930 yıllarını iki ayrı aşamada değerlendirmek gerekir.1923 yılında 1929 yılına kadar eğitim, hukuk ,sağlık, tarım ve sosyal alanda reformlar yapılmıştır.1923 ile 1938 yılına dönemde , Osmanlı borçlarının bir bölümü devir alınarak , düzenli bir şekilde ödenmiştir.Yabancı şirketlerin elindeki birçok işletme alınarak , yeni sanayi yatırımları yapıldı.Eğitim ve sağlık alanında büyük başarılar elde edildi.Günümüzde kullandığımız alfabe yerleştirildi,eğitim kitseleşti ,frengi,tüberküloz ve sıtmayla mücadelede önemli başarılar elde edildi.Bu başarılar 1927 tarım bunalımına ve 1929 dünya bunalımına rağmen,borçlanmadan, denk bütçe ve ulusal kaynaklarla yapıldı.1934 yılında birinci sanayi planı uygulanmaya başlandı.
SİYASİ OLARAK:
CHP kurultayına girerken çoğu “değişim” yanlısı kişi bile Kılıçdaroğlu tekrar kazanır,partinin plazalaşmış binasının güçlü isimleri,örgütleri,teşkilatları ve delegeleri 13 senelik bu parti içi iktidarın gitmesine izin vermez diyorlardı. Özellikle Öymen gibi “Old Guard” dediğimiz “göstermelik adaylı” kadronun kilit delege gücünün Kemal beyin arkasında duracağına kani olanlar çoktu. İlk turda oyların kurultay salonunu resmen Kılıçdaroğlu propogandasıyla donatılmasına rağmen kafa kafaya gelmesi aslında sonun başlangıcıydı. Daha önce defalarca kendi teşkilatını tehditvari sözlerle “rapta zapta” sokmaya çalışan ve ilk turda kazanamayınca o sinirle Türk siyasi tarihine skandal bir konuşma olarak geçen “ben sırtımda hançerlerle seçime girdim” diyen Kemal bey kendisi için gecesini gündüzüne katan milyonlarca insanı ve delegelere resmen hakaret etmiş oldu. Bu 50 küsur sene önce İnönü Ecevit gibi “Ya ben ya Bülent” türü bir rest değildi. Bu “Ya ben ya hiç bensiz olmaz” demekti. Tek adam rejimine karşı hayat mücadelesi veren binlerce partiliye büyük bir ayıptı. Ve sonucunda da delegeler kararını verdi CHP Özgürleşti. İngiliz sistemi devreye sokuldu. Gölge kabine kuruldu. Özgür Özel hemen kolları sıvadı ve kendisinden sonra CHP’nin ve ülkenin başına geçecek olan İmamoğlu ile yakaladığı sinerji ile istenen beklenen değişimi başlattı. CHP zaten çok sağa kaymıştı. Bu ülkenin bir sol, sosyal demokrat sosyalist seçmeni var. Bu seçmen seçim süreci boyunca resmen es geçildi. Ya TİP gibi popülist sola kaydılar ya da Yeşil Sola destek verdiler ama CHP’de yer bulamadılar. Şimdi Özgür Özel babaevinin bacası tütüyor diyor. O koca parti merkezi eskisi gibi yine sadece 4-5 dönem vekillik yapanların plazası mı olacak yoksa ismi gibi Cumhuriyetin HALKININ babaevi mi olacak? Özgür Özel,Gamze Taşcıer,Aylin Nazlıaka ve Ali Mahir Başarır gibi nice isimler halka temas edebiliyorlar. Ama Halka yerel seçimlerde bu yetmez. 21 senedir durmadan çalışan devletin her kurumunu arkasına almış bir rakiple mücadele edilecek. Ankara ve İstanbul gibi sembol şehirlerin kaybedilmesi felaket olur. Bu yüzden en kısa sürede ön seçimler yapılmalı sahaya inilmeli kasımın sonuna yaklaşıyoruz. Son kerte de de CHP kesinlikle İYİ Partiyle hanımefendinin ilk duyduğumda inanamadığım “hayatımın en büyük hatasıydı” hiç bir ittifaka girmemelidir.

Devamı
ARJANTİN EKONOMİSİ VE TÜRKİYE

Arjantin'de ekonomi kurumlarına ve pesoya olan güvensizlik yıllardır sıkıntı  kaynağı.Sağ ve sol  partilerin idaresindeki hükümetler hızla artan enflasyonu dizginlemek için birçok ürünün fiyatlarını dondurdu  ve sermaye kontrolünü getirdi.
Arjantinliler çoğunlukla dolarla iş yapmayı tercih etseler de  ABD dolarına erişimin kısıtlı olması resmi döviz  kuru ile kara borsadaki döviz kuru arasındaki makası açtı.


Arjantin Merkez Bankası kısa zamanda önce faizleri  yüzde  38'den yüzde 40'çıkardı.Fakat enflasyonu hesaba katan reel faizler, belirgin negatif seviyede bulunuyor. Buda makro politikaların  islevsizliğini para otoritelerin para kontrolünü sağlamada başarısız olduğunun kanıtıdır.


Arjantinde halkın  yüzde 40 yoksulluk sınırın altında yaşamakta.Bu da her 10 Arjantin 4 dü demek.
Merkez Bankası çareyi para basmakta buluyor.Para basmak yüksek enflasyona   neden olmaktadır.
Arjantililer sürekli değişen kur ve enflasyon karşısında bankaları kullanmaktan kaçınıyorlar.Arjantin'de 1 dolar 235 pesoya   ediyor.Hızla artan enflasyon sayesinde fiyatlarin ucuz ve pahalı  olması ayırt edilemez hale gelmiş durumda.
Arjantin Merkez Bankası'nın  net nakit rezervleri  2019 'daki seviyenin yarısından daha az.
Dış ticaret açığı belirgin hale  gelen ülkeler kendi para birimlerini diğer para birimleri karşısında  düşürmek zorunda kalıyor.Bunada devalüasyon deniyor.Ulkeler bununla döviz gelirlerini arttırmayı amaçlıyor.Arjantin yapay olarak sabitlenmiş bir döviz kuru bulunuyor. 


Rakamlarla Arjantin - Türkiye  karşılaştırması:
Enflasyon oranı:iki ülkede de enflasyon oranı yüzde 100 üzerinde bulunmaktadır. Arjantin 4. sırada yer almakta, Türkiye ise yüksek enflasyon oranı ile 7. sırada yer almaktadır.
İşsizlik oranı:Arjantin'de yüzde 7.6, Türkiye'de ise yuzde11
Kişi başına gayri safi yurt içi hasıla:Türkiye'de 10 bin 620 dolar, Arjantin'de 13 bin 660 dolar.
Yoksulluk sınırı altında yaşam:Arjantin'de bu oran yüzde 40, Türkiye'de  halkın yüzde 45'i yoksulluk sınırında yaşamaktadır.


Her iki ülkenin rezervleri erimekte, dış borçları artmaktadır.iki ülkenin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar  2018 döviz kuru artışı ve borç  krizine dayanmaktadır.Iki ülkede yüksek enflasyon ve para değerindeki düşüşle mücadele ediyor.Iki ülkenin  ekonomileri durgunluk riski altında.iki ülkede yapısal reformlar tam anlamıyla  yapılmamış ve popülist politikalar izlenmistir.
 

Devamı
CUMHURİYET VE ÖNEMİ

Tarihci Can Balcıoğlu'na verdikleri bigi için ve katkılarından dolayı teşekkürler. Tarihin ne kadar önemli olduğu ve araştırılması gerektiği,ülkemizde  tarih adına yapılan ezberlerin ve okumadan ,arştırmadan konuşan insanların oldğunu , o yüzden teşekkürler Can bey.

Cumhuriyet nedir? Cumhuriyet emperyalizmin kıskancında savaşlarla alev alev yanan bir imparatorluğun topraklarından doğan bir anka kuşudur hür ve özgür. Cumhuriyet Çanakkale ruhuyla ve kahramanı Mustafa Kemal Atatürk ile başlayan, Samsunda ilk adımla büyüyen, Dumlupınarda zaferle sonuçlanan İstiklal Mücadelesinin meyvesidir

Kanla kazanılan siyasal bağımsızlığın yolu ekonomik bağımsızlıktan geçiyordu.Ekonomi bağımsızlık sanayileşmeyle mümkündü.Diğer taraftan,Türk toplumunu çağdaş bir ulusa dönüştürmek gerekiyordu.bir devlet politikası olan devletçilik ilkesi ile hızlı sanayi oluştu ve uluslaşma aşamasında önemli aşamalar kaydedildi.Kurtuluş savaşı, yurdun dinden de ırktan da daha önemli olduğunu öğretmiş ve kurtuluş, kuruluşla tamamlanmış

Cumhuriyet nedir? Cumhuriyet emperyalizmin kıskancında savaşlarla alev alev yanan bir imparatorluğun topraklarından doğan bir anka kuşudur hür ve özgür. Cumhuriyet Çanakkale ruhuyla ve kahramanı Mustafa Kemal Atatürk ile başlayan, Samsunda ilk adımla büyüyen, Dumlupınarda zaferle sonuçlanan İstiklal Mücadelesinin meyvesidir. Cumhuriyet Laiklik, Ulusal İktisat, Bağımsızlık Adalet Eşitlik temellerine dayanan bir devlet kurabilmektir. Cumhuriyet dünyanın belki ateş çemberi içindeki bu coğrafyasında "dahili ve harici düşmanlara" rağmen ayakta durabilmektir. Cumhuriyet Fatma Seher Bacılardan Halide Ediplerden Afet İnanlardan Sabiha Gökçenlerden devralınan Türk kadının gücünün sanatta, kültürde, sporda ve toplum hayatında bugünde heryerde "Omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layık" olarak her türlü saldırıya tacize şiddete rağmen tükenmemesidir. Cumhuriyet "Yurtta sulh cihanda sulh" diyerek savaşın "zaruri olmadıkça cinayet" olduğunu tüm dünyaya haykırabilenlerin değeridir. Bu değerlere sahip çıkmak ve korumak, onların kazanılabilmesi için kanını canını ortaya koyan herkese borcumuzdur. Avrupada bazı ülkelerde olduğu gibi 2nci 3ncü cumhuriyet gibi kavramlar, projeler ve planlar asla Türkiyede gerçekleşmeyecektir çünkü Atatürkün dediği gibi "Naçiz vücudum elbet toprak olacaktır ama Türkiye cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır." Cumhuriyet demokrasidir çoğunluğun azınlığa hükmettiği değil herkesin dini dili ırkı mezhebi hayat tarzı ve tercihleri eşit olarak yaşaması demektir. Anayasanın değiştirilemez maddelerinin asla değişmeyeceği, her yurttaşın bu anayasanın kendilerine verdikleri hakları devlet güvencesinde kaybetmemesi demektir. 100 yıl boyunca korunması için nice fedakarlıklar yapılan değerlerimizi gelecek 100 yılda da şartlar ne olursa olsun munafaza etmek azmi ve bu bayramı coşkuyla kutlamak dileğiyle. Yaşasın Cumhuriyet!Cumhuriyet herkesin dini inançlarını özgürce yaşaması devlet ile din işlerinin Laiklik ilkesi altında ayrılmasıdır Türkiye Laiktir ilelebet laik kalacaktır.

Devamı
MERKEZ BANKALRININ BAĞIMSIZLIK SORUNLARI

MERKEZ BANKALARININ BAĞIMSIZLIĞI SORUNU

Merkez Bankalarının görevlerini etkin bir şekilde yerine getirebilmeleri büyük ölçüde bağımsız olmalarına bağlı bulunmaktadır. Ancak bağımsızlık kavramının içeriği ve kapsamı son derecede geniş olup, tanımlanması oldukça zordur. Kavramsal olarak Merkez Bankalarının bağımsız olmaları ekonomiye ilişkin aldığı kararlarında dışsal faktörlerden özellikle politik baskılardan etkilenmeden, kendi öngördükleri para politikası araçlarını serbestçe kullanabilmelerini ifade eder.

Merkez Bankasının yasal bağımsızlığını ölçmek amacıyla,MerkezBankası yasasına bakılarak parapolitikasına ilişkin hedefleri ve araçlarıkimin saptadığı,diğer kamu kurumları

ile ne türden bir ilişkiye sahip olunduğuMerkez Bankası başkanının seçilme ve görevden alma alınma süreçleri vs. göz önünde bulundurulabilmektedir.

 

Merkez Bankası,para politikasınıSiyasi otoritenin nüfuzuna ve baskısınamaruz almadan, belirlenen hedefler doğrultusunda uygulayabilme ve gerektiğinde değişiklik yapma esnekliğine sahip olmalıdır.Para politikasınınmakroekonomik performansını artırabilmesi için büyük önem taşmaktadır.

 

Politik baskılara maruz kalması, parapolitikası uygulamasında enflasyonisteğilimlerin artmasına neden olmaktadır. Merkez bankalarının bağımsız olmadığı ülkelerde artan bütçe açıklarının Merkez Bankası kaynaklarıkullanılarak finanse edildiği görülmektedir. Bütçe açıklarının finansmanı için ihraç edilen tahvillerinMerkez Bankası tarafından birincilpiyasada satın alınması veya parabasılmak suretiyle finansmanınınsağlanması fiyat istikrarının sağlanmasını engellemektedir. Seçimöncesi dönemlerde popülist politikalaruygulanmakta ve artan bütçe açıklarıHazineye açtığı avanslarla sağlanmaktadır. Paranın değerini koruyabilmesive kronik yüksek enflasyon oranlarıylakarşı karşıya kalınmaması için siyasibaskıdan uzak tutulmaları büyük önem taşımaktadır.Bağımsız bir Merkez Bankası oluşturulmak istemesinintemel amacı, siyasal iktidarların parapolitikasını, günlük kararlar çerçevesinde bir futbol topu ile oynar gibi oynamalarından kurtarmaktır. Bağımsız olmadığı surece siyasal iktidarlarınpara basarak kamu harcamalarınınfinanse etmeye devam etmektedir.

 

 

Suat ELİBÜYÜK

Devamı