AKILCILIK MI DUYGUSALLIK MI? AYRIMCILIK MI BİRLEŞTİRİCİLİK Mİ?

Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün yayımladığı 2024 yılı “Yolsuzluk Algı Endeksi” sonuçlarına göre, Türkiye 34 puan ile 107. sırada yer almış.

YOLSUZLUK ALGI ENDEKSİ, 80 ülke ve bölgeyi kamu sektöründeki yolsuzluk algısına göre sıralayan küresel bir göstergeymiş. Ülkeler 0 ile 100 puan arasında bir ölçek üzerinden değerlendirilmekteymiş. 0 puan “yüksek yolsuzluk algısını”, 100 puan ise “temiz bir kamu sektörünü” ifade etmekteymiş.

DANİMARKA, 90 puan ile 2024 Yolsuzluk Algı Endeksi’nde üst üste 7. kez zirvede yerini almış. FİNLANDİYA 88, SİNGAPUR 84 puan ile ilk üçte yer almışlar.

İlk 10 sıralamasında, Yeni Zelanda, Lüksemburg, Norveç, İsviçre, İsveç, Hollanda, Avustralya, İzlanda, İrlanda gibi ülkeler yer almaktaymış.

En düşük puan alan ülkeler arasında, Güney Sudan (8), Somali (9) ve Venezuela (10) yer alırken; Suriye, Libya, Yemen, Kuzey Kore gibi ülkeler listenin alt sıralarında yer almışlar.

İngiltere merkezli uluslararası insanî yardım kuruluşu OXFAM’IN yayımladığı bir rapora göre, dünya genelinde milyarderlerin servetinin 2024 yılı itibariyle 2023 yılına kıyasla 2 TRİLYON DOLAR arttığı belirlenmiş.

Öte yandan, Dünya Bankası’nın günlük 6.85 dolarlık yoksulluk sınırının altında yaşayan kişi sayısı, 1990'dan bu yana neredeyse değişmemiş ve bugün dünya nüfusunun yüzde 44'üne tekabül eden yaklaşık 3.6 milyar kişiye ulaşmış. Oxfam; her 10 kadından 1’inin aşırı yoksullukta (günlük 2.15 doların altında) olduğunu ve 24.3 milyondan daha fazla kadının erkeklere kıyasla aşırı yoksulluk çektiğini de belirtmiş.

Kuruluş(Oxfam) ayrıca, yoksulluğun azaltılması konusundaki ilerlemenin durma noktasına geldiği ve eşitsizliğin azaltılması durumunda aşırı yoksulluğun üç kat daha hızlı sona erdirilebileceği konusunda da uyarmış.

Bu iki rapora/çalışmaya internetten ayrıntılı olarak ulaşmak, haber sitelerinden olsun, kuruluşların kendi sitelerinden olsun, mümkün.

-------

Demokrasinin kalitesi ve bir ülkenin nasıl yönetildiği “algılar” ile yakından ilintilidir. Demokratik rejimlerin özelliği, kapalı toplumlara has olan “kapalı devre” idare anlayışından ziyade, açık toplum olmanın gereklerine yaslanmasıdır. Hukuk devleti, sadece lafzî yasalardan ziyade “uygulanabilirliği”, bunun yanında vatandaşların kanunlar önünde imtiyazsız, hiçbir biçimde ayrımcılığa tâbi tutulmadan eşitliği üzerinde yükselmektedir.

Bir ülkede siyasetle ekonominin iç içe geçmiş olması ve ekonominin de politikadan, politikanın da ekonomiden etkilenebilme potansiyeli, siyaset üreten ve bir ülkenin tayin edilecek siyasasında söz sahibi kişilerin, çok daha fazla sağduyulu ve akılcı davranmasını gerektirmektedir.

Şeffaflık ve kamuoyunun yapılan ve edilenlerden haberdar edilmesi, kamu otoritelerinin iş ve işlemlerinin yargısal denetime tâbi olması, sadece siyaset teorisi babında değil, bir ülkeye (ulus devlete) yatırım yapma kararı alacak yabancı sermayenin karar verme aşamasında ve uygulamaya geçmesinde de, önem arz etmektedir.

Şöyle bir baktığımızda, Türkiye’de yoksulluğun ve adalet olgusunun, gün geçtikçe, hatta yıllardır aşındırıldığı, toplumun “geleceklerinden umutlarını” kesmelerine neden olduğu söylenebilir. İLERİ DEMOKRASİ ve YENİ TÜRKİYE şiarlarıyla yola koyulan “siyaset erbablarının”, geçtiğimiz seneler ve geldiğimiz “eşik” bakımından “nöbetleşe yoksulluk” ile “derinleşen yoksulluk” sarkaçları arasında Türkiye’yi derinleşen bir umutsuzluğa gark etmesi, bu ülkede gerçekten de siyasetin, hiçbir zaman “tam anlamıyla memleket meseleleri” için değil, yüksek rakımlı yerlerde sefa sürmek için işletildiğine inandırır toplumu.

Hiçbir şey sonsuza kadar payidar olamaz. Siyasî partiler ve onların kurduğu/teşkil ettikleri yönetimlerin de elbet bir ömrü olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunu seküler ilkeler üzerinden temellendirdiğinden ve anayasasının en başat özelliğinin “LAİKLİK” ve “HUKUK DEVLETİ” kolonları üzerinden yükselmesinden ötürü, siyasî aktörlerin geçmişten ders alarak, duygularıyla değil rasyonel aklı ön planda tutarak, “eylem planları” tayin etmeleri, milli birlik ve çıkarlarımız açısından kaçınılmazdır.

EKONOMİ