Ne garip bir dünyada yaşıyoruz...
Gerçekten de dünyamız her ne kadar yaşlı ise de...
Gittikçe yaşanamaz hâle getirildi.
Yirminci yüzyılın sonu yirmi birinci yüzyılın başlarında hâlbuki insanlar ne hayaller kuruyordu...
Demokrasinin standartlaşacağı...
Yaşanabilir bir gezegen...
Huzur ve refah...
Nerede?
Şimdi bakıyorum da, 2025 Türkiye’sinde 27 Mayıs ihtilalini-darbesini, o zaman için yapılması gerekiyordu, diye pozitif açıdan taltif edenler var. Demokrat Parti yöneticilerinin; Başbakan Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’nun idam edildiği kara günü ve sonrasını “Demokrasi Bayramı” diye hatırlamak...
Benim görüşüm zaten bellidir:
27 Mayıs darbesi(ihtilali?) hiç tartışmaya gerek yok, demokratik sivil yönetime vurulmuş bir kara lekedir. Evet, bu sürece nasıl gelindi, tartışılır. Bir ulus devletin üç siyasetçisini asması, ardından bu zamana değin sol mahallenin gerçekçi bir sorgulama yapmadan, bugünü yâd etmeleri gerçekten de bende hem hayalkırıklığına hem de hüzne neden olmakta.
Tabiî ki bu süreç hem iktidar hem de muhalefet açısından da değerlendirilmeli. Neden? Çünkü, bu üzücü hadise, siyaseti sağ damardan yapan tüm partilerce istismar edilmekte. Öte yandan, bu darbe sonrasında yapılan anayasanın zamanın ötesinde çağcıl bir anayasa olması, özgürlükleri ve hakları ilerletmesi... Ama neye yarar, bu ülkenin üç siyasetçisini asmış olması hakikatini değiştirmiyor. Adnan Menderes hükümetinin baskılarını artırdığı bir dönemde, kamuoyunun beklentisi bir askerî darbe oluyor. Tahkikat Komisyonu’nun kurulması, meclis içinde Cumhuriyet Halk Partisi mensuplarının muhalefet yapma özgürlüklerinin kısıtlanması vb.
Şöyle baktığınızda, sol cephe hep bu gelişmeleri darbenin argümanı olarak dillendirir olageldi.
***
Yine...
Sağ kulvarda siyaset yapan yurdum partileri de siyaset gündemini değiştirme ve bulandırma gayretkeşliğinde hep 27 Mayıs ipine sarıldılar.
Cumhuriyet Halk Partisi’ni suçladılar.
Tek parti iktidarı dediler...
Tek adam dediler...
Sanki 27 Mayıs darbesini İsmet İnönü ve parti tüzel kişiliği planladı ve icra etti?
Tabiî, İsmet İnönü’yü eleştiren yazılar var; darbe sürecine gidilirken, darbeyi önleyemedi diye... Hâlbuki İsmet İnönü’nün bu bağlamda darbeyi önlemeye yönelik girişimleri olmuş. Ama nihayetinde Türk Silahlı Kuvvetleri içinde “Milli Birlik Komitesi”nin iradesi yönünde darbe vuku bulmuş.
21. yüzyılda konuşmamız gereken konular hâlen bu konu başlıkları mı olmalı? İleri ve yüksek teknolojinin yaşamımızın her tarafını sardığı ve hayatlarımızı yönlendirdiği bir çağda...
Askerî darbeleri pozitif ya da negatif yönleriyle yâd etmek veya tel’in etmek...
2025 Türkiye’sinde özellikle iktidar partisinin ve yönetimin, özellikle Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CHP’yi hedef gösteren siyaset diliyle, yine merhum Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamını CHP gölgesi altında takdim ederek, toplumsal ayrışmaya neden olması, inanın, hiçbir biçimde ülkemizin ne menfaatlerine de barış ve huzur ortamının yeşermesine hizmet etmekte.
Artık şu hem ideolojik hem de kabuk bağlamış yargılarımızdan, önyargılarımızdan bir an önce sıyrılalım.
Suçlayarak, itham ederek, hedefe koyarak; yabancılaştırarak, ötekileştirerek, düşman hatları tesis ederek, kime hizmet ediyoruz? Daha önce de emperyalizmin oyunları bu minvalde işlemedi mi? 12 Eylül darbesi, emperyalizmin aylarca tiyatro misali sahneye koyduğu bir kurgunun sonunda, “darbenin olgunlaşması” beklenerek, icra edilmedi mi?
21. yy dünya arenasında artık topla tüfekle savaşmaya veya bir ülkeyi zaptetmek için bu ülke sınırlarına kara, deniz ve hava unsurlarını yığmaya gerek yok. Teknolojik savaşlar ve bir toplumun içindeki kullanışlı şahsiyetlerin bolluğu, topa tüfeğe gerek kalmadan, ulus devletlerin içlerinin hem sosyo-ekonomik hem de sosyo-kültürel olarak boşaltılmasına neden olmakta.
SON YAZILAR