EDEBİYATIMIZDA SAĞ/SOL KAVRAMLAR

 

Yazıma Ernest Hemingway’in bir sözüyle başlamak istiyorum;

“Edebiyatta sağ sol olmaz. Yalnızca iyi edebiyat veya kötü edebiyat vardır…” Hemingway’in bu sözü, hangi söze karşı söylediğini bilmiyorum ancak benim düşünceme de uyduğunu söyleyebilirim.

Her şeyden önce siyaseti etkilediği gibi edebiyatı da etkisi altına alan sağ ve sol kavramı, nereden nasıl ortaya çıkmıştır, onu hatırlamakta fayda görüyorum.

Fransız İhtilali ile yaşıt olan ve birbirinin karşıtı olan bu iki kavram, takriben 200 yılı aşkın bir süredir dünya siyasetini ve dolayısı ile edebiyatını da etkisi altına almıştır ve fikir hareketliliğinde zıtlığı göstermek için tanımlanan bir sonuç olarak ortaya çıkmıştır.

Biraz daha konunun özüne indiğimizde, I. Fransız Cumhuriyeti Meclisi’nde Kralın “sağ” tarafında oturanlar, geçmiş rejimi ve imtiyazları temsil eden aristokratlardı; ruhban sınıfının temsilcileri de aristokratlarla aynı safta, yani sağda yerlerini almışlardı.

Bu Meclis’te Sol kesimi burjuvazi yani sosyal statüsünü ve gücünü, eğitimden, işveren konumundan ve zenginliğinden alan kentli kişi temsil etmekteydi.

* * *

Bir dönem sonra, Meclis’ten aristokrasi ve rahipler çekilirken, yerlerini burjuvalara bıraktılar ve 19. Yüzyıl Sanayi Devrimi ile Meclis’in sol tarafına işçi haklarını savunan temsilciler geçti.

Sağ ve sol kavramlarının çıkışı hakkında küçük bir hatırlatmanın ardından, kapitalizme karşı oluşturulan Marksist yaklaşım dünyada toplumcu-gerçekçilik olarak yansıtılmıştır ve 1934 yılında Sovyet Yazarlar Birliği Kongresi’nde kararlaştırılan bazı ölçütlerin, bu anlayış üzerinde içerik olarak etkili olduğunu düşünebiliriz.

Ülkemizde o dönem edebiyatçıları olarak edebiyata yön veren bazı isimler; Liberal Tevfik Fikret, Milliyetçi Mehmet Emin ve İslamcı Mehmet Akif hemen her konuda farklı düşünerek, düşünceleri doğrultusunda eserler verirken, birbirlerini asla inkâr etmeyerek edebiyatlarına saygı duyarlardı. Nazım Hikmet ideolojik olarak Mehmet Akif’le tamamen zıt olsa da “Akif büyük şair, inanmış adam” diyebilmektedir.

Günümüz Türkiye’sinde edebiyatı sağ ve sol diye ayırmak yerine, sol ve İslamcı diye ayırmak kaleme alınan eserler doğrultusunda daha gerçekçi olabilir. Zira sağ düşünceyi ifade eden yazarlardan herhangi bir başarı görülememektedir.

Orhan Kemal, Kemal Tahir, Atilla İlhan, Cemal Süreyya, Haldun Taner, Fethi Naci, Selim İleri ve daha niceleri…

Gerçekten yaşadıkları dönemde edebiyata tüm varlıklarıyla katkıda bulunmuş bu isimleri inkâr edemeyiz, dünyada ve ülkemizde edebiyatta en başarılı örnekler kendilerini sosyal demokrat olarak ifade eden kesimin literatürde siyasal fikirleri sol olarak tanımlanmış olan yazarlar sayesinde etkili olmuş ve onlarla yükselmiştir.

* * *

Evet; ülkemizde gerçekleşen soldaki bu duruş, sağcı olarak nitelenen yazarlar tarafından yeterli olmasa da İslamcı olarak ifade edilen yazarlar tarafından günümüzde aynı solcu olarak ifade edilen yazarlar gibi çalışmalarına şahit oluyoruz.

İslamcılar da tıpkı solcular gibi sorumluluk bilinciyle edebiyata katkı sağlıyorlar. Bunlar elbette ki edebiyat kültüründeki zenginlik açısından sevindirici gelişmeler. İslamcı edebiyatçıların kim olduğunu tabi ki sizler de biliyorsunuz, bunlara birkaç örnek vermek gerekirse; İsmet Özel, Nejat Çavuş, Ali Ural, İbrahim Tenekeci gibi yine aklımızda kalan birkaç örnek.

* * *

Bunun neticesinde, herhangi bir edebi vizyon ile edebiyatta denge olarak durmayı başarmış tüm edebiyatçıları kutlamak düşer bize de.

Bugün, fuar organizasyonları ve yayınevlerine bakarak, en çok çalışan ve edebiyata katkı sağlayan her kim olursa olsun, kazanç çalışanın olsun.

Tüm bu izlenimlerim neticesinde diyebilirim ki; sanatın önüne de edebiyatın önüne de hiçbir sıfat getirilmemeli, sanatı sanatçı belirlemeli, edebiyatı da edebiyatçı…

 

 

BELEDİYELER

EKONOMİ