ERKEN SEÇİM VE PAPATYA FALI

Erken seçim yapılır mı papatya falları yine açılmaya başlandı. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Özgür Özel ile Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ikinci kez bir araya gelerek memleket konularında ve sorunları üzerine fikir alışverişinde bulunması, öte yandan Cumhur İttifakı ortağı Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçelinin sitem mi desem ironi mi desem tınılarından oluşan yazılı açıklamaları… Ve sonrasında MHP yöneticilerinden âdeta CHP Genel Başkanına tehdit düzeyinde salvolar, ardından “erken seçim yapılır mı?” sorusu…

CHP Genel Başkanının en son “Erken seçim işleri Sayın Devlet Bahçelinin uzmanlık alanı” mealinden açıklaması, duruma yeşil ışık yaktı gibi yorumlandı.

82 ANAYASASININ İLGİLİ HÜKMÜ, “Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanının seçim dönemi” başlıklı madde 77’de şöyle denmektedir:

“Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçimleri beş yılda bir yapılır. Meclis, bu süre dolmadan seçimin yenilenmesine karar verebileceği gibi, Anayasada belirtilen şartlar altında Cumhurbaşkanınca verilecek karara göre de seçimler yenilenir. (. . .)”

 

Anayasa Hukukçusu değilim ama her iki durumda da bir “irade” gerekmektedir. Bu bağlamda meclisten bu yönde bir irade çıkmaz ise son seçenek Cumhurbaşkanının karar vermesi. Biliyorsunuz, son anayasa değişiklikleriyle beraber bizim ülkemizde Cumhurbaşkanı, aynı zamanda partili olabiliyor. Hem Cumhurbaşkanı hem de partisinin genel başkanı olma misyonları var. Olaya, sadece ülkedeki gelişmeler veçhesinden bakmamak gerekiyor.

Ben gelecek günlerde böyle bir seçeneğin kullanılacağını hiç düşünmüyorum bile. Sayın Erdoğan, geçtiğimiz genel seçimlerden sonra 5 yıllık seçimsiz bir dönemden söz etmişti.

* * * *

Tabii olaya muhalefet partileri kendileri açısından bakıyor.

Emekli ve…

Emekçiler kendi açılarından bakıyor…

Ama son tahlilde mühür Cumhurbaşkanının elinde.

Ekonominin iyi göstergelere sahip olmaması…

Geçim mücadelesinin günbegün çetin şartlara sürüklenmesi…

 

Eğitim sorunları… Öğretmen-öğrenci ilişkilerinden tutunda öğrencilerin sınıf içinde ve dışında genel ahlâk davranışlarının dışında hareket etmeleri, öğretmenlerine zaman zaman nezaketsizce davranmaları… Bilimsel eğitimden uzaklaşılarak, tarikatların ve cemaatlerin eğitim yuvalarında “yuvalanmalarına” yönelik kolaylaştırıcı uygulamaların önünün açılması, öğrencilerimizin eğitim serüvenlerinin sınav maratonu içinde geçmeleri, gençliklerini yaşayamamaları, geleceklerinin çoktan seçmeli sınavlara terk edilmeleri.

 

Kapitalizmin, ülkemizde hiçbir kural ve dengelemeye takılmadan kendi ilkeleri istikâmetinde uygulanması ve geniş işçi sınıflarının insanca yaşam koşullarından mahrum ve uzak istihdam edilmeleri. Uzun saatlere uzanan çalışma süreleri sonucunda hak ettikleri ücretlerin altında kazanç elde etmeleri. Adı üzerinde asgari ücret, bunun altında kanunen veremezsin ama iş piyasası ve işverenler neredeyse “asgari ücreti” “olağan ücret” düzeyine indirgeyerek, “emek sömürüsüne” yönelmekte. Kimi zaman duyuyorum, işverenler ve işyerleri (tabii ki bazı işveren ve işyerleri) ödeme yaptıkları asgari ücretin bile bir kısmını, elden geri alıyormuş. Tek tek yazmaya gerek yok. Makroekonomik göstergeler, iktidarın allayıp pullayıp güzel bir ambalaja sardığı gibi değil, bilakis acı ilaç tadında. Hanehalklarının gelirlerinden tutunda yapılan harcamaların gelirlerinin üzerinde olması ve bütçelerinin negatif vermesi gibi.

 

Esasında, iktidar tarafından yazılan hikâye Türkiye’ye “güzel günler vaat” etmiyor. Sürekli sabır ve tahammül beklenmekte. Zaten iktidarın böyle bir söylemle vaktini doldurması normal. Seçim istemek ve talep etmekle “erken genel seçim” kararı alınamıyor. Önemli olan, ülkenin muhalefet tarafından “daha iyi yönetileceğine” olan inancın, sağ seçmende de uyandırılması.

BELEDİYELER

EKONOMİ