GÖZBAĞCILIK MI? SAMİMİYET Mİ?

Türkiye’de gündem ışık hızıyla değişmekte.

Terörsüz Türkiye…

Ardından “Yeni Bir Anayasa”…

Acaba, bu yeni anayasa talebi, sadece iktidarın kendi hedefleri minvalinde, menzile yetişmek için değiştirilmesi “elzem olan” anayasa maddeleri mi?

Yoksa…

Silbaştan bir anayasa yazımı mı?

İşte böyle muamması fazla olan sıkıntılı dönemlerde, tartışmalar ve açmazlar ardı sıra sıralanır.

Bir kere hâlihazırdaki parlamentonun, yeni bir anayasa yapmaya salahiyeti ve yasal zemini var mıdır?

Göreceksiniz, ilerleyen dönemlerde, bu tip tartışmalara tanıklık edeceğiz. Zaten, bu ülkede en iyi yapılan şey, herkesin “az-buçuk” her şey hakkında bir fikrinin ve önerisinin olmasıdır.

Hatta bu öyledir ki…

Uzmanlık gerektiren konu ve olgularda bile, necip yurttaşlarımız, TV kanallarında işin uzmanı diye koltuklarda baş göz edilen “çok önemli” kişiler de, maşallah her şeyi bilmektedirler.

Kâh anayasa hukuku hocası olmadan, anayasanın nasıl yapılması gerektiği yönünde “ders” verebilmekteler.

Kâh iktisat hocası olmadan, ülkemizde enflasyonun neden çok yüksek seyrettiği ve ateşinin nasıl alınacağı yönünde reçeteler yazılabilmektedir, bu çok bilen kişilerce.

Buradan şu çıkmasın…

Türkiye’de istikrar ve huzur istemiyor musun?

Pekâlâ, böyle bir şeyi kim istemez ki?

Güne taze başlangıçlar ile başlamak istemeyecek kim olabilir, ancak ruhunu kasvetli bir hisle donatanlar.

***

Şimdi şunda anlaşmak gerekiyor. PKK, terör örgütüdür. Öte yandan DEM Parti de “Türkiye Partisi” olamayan, etnik milliyetçilik üzerinden siyaset yapma hevesinde olan bir partidir. Yine, yapılacak bir anayasa yazımı çalışmasında, her şeyden önce ortak bir konsensüs tesis etmeden, böyle bir teşebbüs içinde olmak, samimiyet ve hakikat veçhelerinden tartışmaya açılır, açıktır da.

Öte yandan…

Anayasa yapma hedefleri zaten neredeyse 4-5 yılda bir tazeleniyor ve sonra ne oluyorsa rafa kaldırılıyor. Türkiye’de 82 Anayasası, defalarca değişikliği uğramış bir anayasa… Geçmiş yıllarda daha “demokratik” bir anayasa yapma girişimlerinde bulunuldu ama “akim” kaldı.

Tabiî, insanlar, siyasî iktidarın “samimiyetinden” şüphe duyduğundan, başlatılan girişime temkinle yaklaşmakta. Çünkü, daha önce de ifade ettiğim gibi, demokrasi paketleri müjdelenmiş ama içlerinden “kocaman bir hayalkırıklığı” çıkmıştı. Yine, kamuoyu nezdinde yapılan tartışmalara baktığımızda, siyasî iktidarın Sayın Erdoğan’ın tekrar Cumhurbaşkanı olması/seçilmesi yönünde Kürt yurttaşlarımızın oyunu alabilmek adına bu doğrultuda bir hareket içinde olduğu fikri de vaki.

Aslına bakılırsa Kürt yurttaşlarımız üzerinden politika yapmak, gerçekten de yirmi birinci yüzyıl düzleminde samimi olmuyor. Türkiye’de siyasal veya ekonomik sıkıntılara gark olan vatandaşlar, sadece Kürtler değil. Daha doğrusu artık Türkiye’de kanımca, bir “Kürt Sorunu” yoktur. Yıllar önce, AK Parti iktidarları, o konjonktür çerçevesinde iyi niyeti ve samimiyeti tartışılabilir, Kürt yurttaşlarımızın sosyo-kültürel ve sosyo-politik problemlerini ve sıkıntılarını, yasal düzenlemelerle bir hâl yoluna koymuştu.

Yani, 2025 yılı bağlamında, artık “Yeni Türkiye”, “İleri Demokrasi” ve “Yeni Anayasa” talepleri; gözbağcılıktan başka bir şey değildir. Çünkü zaten bu tip motto olabilecek cümleler, yıllar önce mütemadiyen ikrar edilmişti. Zamanın ruhuna istinaden, siyasî iktidar (AK Parti) arkasına aldığı uluslararası destek rüzgârı ve seçmenin epeyce yüksek katkısıyla bu sorunları çözümledi.

Ezcümle…

Türkiye’de “demokratikleşme” çabalarının öznesi sadece, Kürt yurttaşlarımız değil, tüm Türkiye halkıdır.

Zaman, sürecin samimiyeti açısından en iyi test aracıdır.

 

EKONOMİ