Huzur… Hepimizin peşinden koştuğu, kimi zaman iç dünyamızda, kimi zaman toplumda, hatta dünya genelinde özlemini duyduğumuz bir kavram. Ancak şunu açık yüreklilikle ifade etmek gerekir ki; İslam’ın olmadığı bir yerde huzuru aramak, beyhude bir çabadır.
Zira İslam, sadece bir inanç sistemi değil, aynı zamanda hayatın her alanına dokunan bir denge ve adalet düzenidir. İnsan ile yaratıcısı arasındaki bağın tesis edildiği bu yüce din, bireyin içsel huzurunu temin ettiği gibi toplumlar arası barışı da inşa eden bir yapı sunar. Bu yüzden inançsız bir düzende ahlaki değerler zamanla aşınır, vicdanlar susar, merhamet yerini hırsa ve bencilliğe bırakır.
Bugün dünyanın pek çok yerinde savaş, adaletsizlik, ekonomik çöküşler, psikolojik buhranlar yaşanıyor. İnsanlık, sahip olduğu teknolojiye ve refah seviyesine rağmen hâlâ huzuru bulamıyor. Çünkü kalplerde iman yoksa, vicdanlara hakikat rehberlik etmiyorsa, düzen bozulur; huzur da hayal olur.
İslam, insana yalnızca ibadetleri değil; adaleti, merhameti, paylaşmayı, sabrı ve şükrü de öğretir. Yani hem bireysel hem toplumsal huzurun yol haritasını verir. Kur'an, sadece okunmak için değil, yaşanmak için gönderilmiş bir rehberdir. Peygamber Efendimiz’in (sav) hayatı da bize bu huzur ikliminin pratiğini sunar.
Dolayısıyla, kalıcı bir huzur ve barış arayışındaysak, yönümüzü İslam’a çevirmeliyiz. Onun rahmet dolu çağrısını duymalı, yaşantımıza yansıtmalıyız. Aksi hâlde, dünya hayatı sadece boş bir arayıştan ibaret olur.
Unutmayalım: Gerçek huzur, imanla başlar.
SON YAZILAR