Bana karı anlatma hissettir…
Günlerdir bir felaketin önlemini almak için yapılan haberler, televizyonda yol uyarıları…
İnsan bu güzel örtüyü bir felaket olarak nasıl görür? Tıpkı çok güzel bir kadını seyredip bunun bir baş belası olacağı duygusuna kapılabilmek gibi. Oysa kar, önlemler alındığında muhteşem hissettirir…
Hele bir de hafta sonuna denk geldiyse, sıcacık odaların camından kahve eşliğinde tüm aileyle birlikte en şiddetli halini büyülenmiş gibi izleyerek duaya durur gibi, şükür gibi bakabilmek.
Sonra, kar yağdığında neler yapılır temalı etkinlik girişimleri. Belki camdan kartopu oynayan çocukları izlerken, maziye dönüp çocukluğa gülümseyerek, birikmiş anıları film şeridi gibi gözden geçirmek. Belki cama dayanarak buharlanmış yerinden, sislerin arasından çok eski bir anının hüzün dolu fotoğrafını görebilmek. Arada bir televizyona bakarak, karda düşen kişilerin en komik sahnelerine kahkahalar atmak.
Kar, sen bizlere neler yaşatıyorsun…
“Geçmedi üşümem. Ben bir aşkın kar yağışından geliyorum.” diyen Şükrü Erbaş, dağlar kadar büyük aşkının, aynı zamanda onu eritecek kadar da güçlü olduğunu yine karla anlatabiliyor. Kar en güzel duygulara, bilhassa aşka benziyor.
Akşam olduğunda sokak lambasının sararmış ışığı altında, masallara benzer bir manzara eşliğinde düşler sokağının ışıklarını yakmışçasına sihirli değnekten çıkan eski kartpostalların özlenen görüntüleri esir alır yeniden…
Çocuk olmak zor ve imkânsız değil kar yağdığında. Bir anda herkes çocuk olabilir ve nefesi kesilene kadar koşarak kartopu oynayabilir. Normal bir gün ve zamanda aynı yerlerde yapılamayacak birçok şeyi yaşatabilir kar…
“İlk kar, ilk aşk gibidir. İlk karını hatırlıyor musun?” diye soruyor Lara Biyuts.
Peki ya siz? Siz ilk karınızı hatırlıyor musunuz?
SON YAZILAR