Her milletin geçmişinden gelen birikimi, onu millet yapan değerlerin temelidir. Bizim de asırlardır taşıyıp getirdiğimiz, hayatın içinden süzülerek gelen örflerimiz, adetlerimiz, atasözlerimiz var. Fakat ne acıdır ki; bugün çocuklarımız bu değerleri ya hiç bilmiyor ya da onları "eski kafalılık" olarak görüyor.
Bir çocuğun Japon atasözünü ezbere bilip, "Azıcık aşım kaygısız başım"ı hiç duymamış olması düşündürücü değil midir?
Bugün toplum olarak pek çok konuda şikâyetçiyiz: saygısızlık, empati eksikliği, kimlik bunalımı... Oysa bu sorunların çoğunun kökeninde, çocuklarımızı kültürel olarak beslemeyişimiz yatıyor. Onlara masallarımızı, atasözlerimizi, deyimlerimizi, bayram adetlerimizi anlatmazsak; yerine elbette başka şeyler koyulacak. Japon, Çin, Rus ya da başka milletlerin kültürel değerleri elbette saygıyı hak eder. Ama önce kendi özümüzü tanımadan başkalarına özenmek, bizi kendimiz olmaktan uzaklaştırır.
Bu yüzden sorumluluk biz büyüklerde. Çocuklarımıza sadece teknoloji, dil ya da fen öğretmek yetmez. Aynı zamanda onlara kim olduklarını da anlatmak zorundayız. Bir dedenin torununa "Ayağını yorganına göre uzat" dediği günleri hatırlıyor musunuz? O kısa cümle, belki saatlerce anlatılacak hayat dersiyle eşdeğerdir.
Bugün çocuklarımıza "Birlikten kuvvet doğar", "İyilik eden iyilik bulur", "Ne ekersen, onu biçersin" gibi sözleri öğretmezsek, yarın onların başka toplumların sözlerini rehber edinmesine şaşırmayalım.
Unutmayalım: Köklerinden kopan bir ağaç, ilk fırtınada devrilir.
SON YAZILAR