İnsan; anlaşılmaz bir varlık, kutsal bir varlık, bir bilmece insan, derin bir deniz, bir umman. Aciz bir kul. Yaratılmışların en üstünü, en güçlüsü, en yeteneklisi, en akıllısı, en merhametlisi, en kötüsü, en anlaşılmazı ve hepsi…
Dünyaya masum bir bebek olarak gelip masum kalamayanı. İç dünyasında yaşadığı girdaplarla en korkunç olanı. Eylemlerinde de iç dünyasındaki karanlıklarını çokça kullananı. Hem karmaşık hem sığ hem derin…
İnsanın içini dışına karıştırmamak gerek; kötü yanlarına şaşıp kalıyorum. Bu kadar güzellikleri gördükten sonra. Budayıp, iyi yanlarını sulamalı mı ne?
---
Belki, her şey çok basittir de, ben karıştırıyorumdur. Taaa çocukluğumdan beri boş yere düşünmüşümdür belki… Çok anılarım olmuş; üzülmüş, kırılmışım. Hatta üzmüş kırmışımdır, bilerek bilmeyerek. Mutlu anlarım, kaygısız kahkahalarım olmuş, umarsız. Ben de yıldızları saymış, hayaller kurmuşum. Okurken mutlu, yazarken ağlamışım. Tepeden tırnağa insan olmuşum, günahıyla, sevabıyla.
Çok kere acıyla tatlıyı, hüzünle mutluluğu bir arada yaşamışım.
Çok sevmiş az sevilmişim. Ya da öyle hissetmişim. Nasıl hissediyorsan öyledir derler ya, öyle işte.
---
Bir bedende tüm bunları nasıl taşıyor insan? Bundan mıdır zaman zaman taşması, sığmaması o bedene?
Hayret etmenin hâlâ çocuk tuttuğu söylenir. Doğru düşüncedir, gitmeli bu yoldan şaşırmalı sık sık ve şaşırtmalı hatta.
“0nca şarkı, onca film, onca roman ama sevmeye yetmez herkesin kalbi” diyen şair, ne güzel demiş. Sevin, sevince güzel hayat, gökyüzü, öz ve yol…
Gerisi laf-u güzaf deriz de, yarım bırakırız sözlerin yetmediği duyguları.
SON YAZILAR