SERZENİŞ

Bahar, gelişi ertelenmeyen tek şeydi sanki. Hangi hesap karışsa da, hangi takvim şaşsa da…
Bahar geldi mi, bir şekilde kendini belli ederdi.
Bir sabah pencereden içeri süzülen ışıktı bazen, bazen kuşların telaşlı cıvıltısı.
Bir sokak duvarından sarkan mor salkımdı bazen de.
Bahara yazı yazmak güzeldir, keyifli, heyecanlıdır. Her yıl bende yazarım bahar için bir şeyler.
Ama bu yıl...
Bu yıl bahar, sanki bir köşede durup bekliyor. Ses etmeden. Haber vermeden. 
Şuraya bir bakın mayısın ortalarındayız. Bir yerlerde kar yağmış soğuğu iliklerimize işliyor.
Peki ya içimizde büyüyen utanç, yeryüzündeki hiçbir çiçekle, hiçbir ışıkla örtülemiyor. Daha kaç bahar taşıyacağız bu utancı? Mevsimin suçu değilse de bize karşı tavrı mı bu zamansız soğukluk? Baharımızı çaldılar, içindeki çocukluğumuzla birlikte.
Gazze'de susmuş bir çocuğun gülüşü varken, burada açan erik dalı neye yarar? Bir yerlerde bir annenin kucağı boş kalmışken, bizim buradaki piknik örtülerine serilen neşenin bir anlamı var mı gerçekten? Vicdan dediğin şeyin mevsimi yok, ama bazı baharlar insanın içine daha çok dokunuyor. Çünkü insan, unutarak yaşamaya çok yatkın. Ekranlardan silinince bir haber, bizden de siliniyor sanki. Oysa acı, ekranla birlikte kaybolmuyor.
Bir yerde bomba sesiyle uyanan çocuklar varken, burada çalan çalar saatlerin sesi ne kadar masum olabilir? Çarşıda yürürken, bir kafede otururken, vitrinlerde yaz indirimlerine göz gezdirirken, birden hatırlayıp irkiliyoruz belki. Sonra hemen bastırıyoruz o duyguyu; çünkü hayat, devam etmek konusunda acımasızca ısrarcı.
Ama içimizde bir yer hep biliyor: Savaş uzak değil. Sadece gözümüzün önünden çekilmiş. Ve biz, unuttukça biraz daha suç ortağı oluyoruz o sessizliğin. 
Ben bahara bir yazı yazacaktım olmadı.
Çok fazla pazara gidemiyorum. Geçen özlediğim için içinden geçtim. Her şey ateş pahası. Bir kasabada yaşamanın keyfi vardı önceden, örneğin şimdilerde avuç içi kadar kaplarla satılan bu minik erikler. Komşunun bahçesinden doyana kadar yenirdi. Çocukluk da onunla birlikte eksiliyor.
Erkenden gelen sıcaklar, tüm tabiatı yanılttı. Ardından yağan kar, yağmur ve bahara yakışmayan soğuklar bizler kadar ağaçları da tabiatı da sükutu hayale uğrattı. Şimdilerde bahar umudun diğer adı olmaktan çıktı. Sanki doğa da bu duruma “bana ne” der gibi.
Bahar değince ister istemez çiçek böcek üşüşüyor zihnimizin gri, bulanık köşelerine tüm olumsuzluklara rağmen. Benim de bu bahar Madak’ın şiiri gibi karmaşık bahar duygum;
“Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım
Bilmiyorsunuz. Darmadağın gövdemi
Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.” 

Ve yine şiirin devamı;

Kasımpatları kadar acı kokuyorum biliyorum.
Ama siz sobada sucuklu yumurta pişirip yiyen
Yoksul bir aşkın güzelliğini bilir misiniz?
Bir gül, bir güle derdi ki görse
Yalan söylüyorum
Güller bu sıra hiç konuşmuyor bayım.
Evet Didem; güller bu sıra hiç konuşmuyor hatta hiç kokmuyor.
Ben bu yıl baharı yazmak istedim, inan. Ama elim gitmedi. Gözüm görmedi.
İçim inanmadı.
Bahar belki geldi...
Ama biz hazır değildik.

EKONOMİ