TEL TEL DÖKÜLEN SADECE EKONOMİ Mİ?

Sınav maratonu, memleketimizde gençlerimizin en güzel yaşları ve yılları açısından kâbus olmaktan öteye geçemiyor.

Biliyorsunuz…

Türkiye’de AK Parti döneminde en fazla bakanlık değişiminin olduğu koltuk, Milli Eğitim Bakanlığı.

Her bakan değişimi sonucunda, milli eğitim politikalarında ve yüksek eğitimde bazı değişikliklere gidiliyor. Ya okul sürelerinde bir değişim oluyor veya ders müfredatları “gözden geçiriliyor”. Ya da sınavlarda değişiklik yapılıyor.

2024 yılının YKS istatistikleri açıklanmış.
YKS, Yükseköğretim Kurumları Sınavı.
Şöyle baktığımızda her sene olduğu gibi hiç açıcı değil.

TYT (Temel Yeterlilik Testinin) 40 soruluk Türkçe testinin doğru cevap sayısı ortalaması [21].
20 soruluk sosyal bilimler testinin doğru cevap sayısı ortalaması [9].
40 soruluk temel matematik testinin doğru cevap sayısı ortalaması [8].
20 soruluk fen bilimleri testinin doğru cevap sayısı ortalaması [3].

AYT (Alan Yeterlilik Testinin) 40 soruluk matematik testinin doğru cevap sayısı ortalaması [6].
Fen Bilimleri testinin 14 soruluk fizik alt testinin doğru cevap sayısı ortalaması [2].
13 soruluk kimya alt testinin doğru cevap sayısı ortalaması [1].
13 soruluk biyoloji alt testinin doğru cevap sayısı ortalaması [2].

( Bazı rakamları yuvarladım, YKS sınavı iki sınav oturumundan biri TYT bir diğeri de AYT olmak üzere iki test türünden oluşmaktadır.)

Maşallah, gerçekten de çok iç açıcı sonuçlar!
Hemencecik gençleri suçlayacaklar!
Zaten bu ülkede en “geçer akçe” birilerini suçlamak veya töhmet altında bırakmaktır.

Gençler; bugün genç, gelecekte yaşı kemâle erecek yarınlarımız, umutlarımız, bütün sene boyunca derslik ve evdeki odaları arasında mekik dokuyor…

Test çözüyorlar.
Yetmiyor, etütlere kalıyorlar.
Yetmiyor…
İlave ders, özel ders, eğer paraları(bütçeleri) bu maliyeti karşılayabilirse alıyorlar.

Sonuçta ne var?
Pozitif bilimlerde gerçekten de ülkemiz olumlu yönde ilerlemiyor ve gelişmiyor. Matematik testindeki durumumuz ben öğrenci iken de fecaat idi, bugünkü zamanlarda da berbat. Matematikten korkan, matematiği sevmeyen bir öğrenci tipolojisi var, suç onların değil, matematiği öğrenceye sevdiremeyen eğitim sisteminin ve eğiticinin suçu.

Okuduğunu anlamak gerçekten de çok önemlidir. Ana dilinde okumak ve okuduğunu sindirmek. Okuduğundan çıkarımlar yapabilmek. Anlayarak okumak. Türkçe dilinde de iyi değiliz. Kendi anadilimizde yetkin olmazsak, kanımca, hiçbir yabancı dilde de yetkin olamayız.

Dikkatinizi çekiyor mu? Kentlerimizde olsun, ilçelerde olsun, meydanlarda, özellikle halkın yoğun bulunduğu kent meydanlarında, reklam panoları kocamanca eğitim kuruluşlarının kendilerinin nasıl bir eğitim verdiklerinin ve sundukları fırsatların bulunmaz Hint kumaşı olduğunu vaaz eden görselleri ile dolu.

Öte yandan “kişisel gelişim merkezleri”… Onların da eğitim kuruluşlarından farkları yok… Hep bir şeyleri “muştuluyorlar”! Neyi müjdeliyorlar? Hayalindeki meslek? Hayalindeki kariyer?

Çıkan tablo üzerine vatandaşlardan ziyade…

Bir ülkenin siyasetine yön veren, geleceğe yönelik plan ve program yazan mercilerin “derinlemesine” tefekkür etmeleri “elzemdir”.

Bir yıl boyunca bu kadar emek, bunca insan; eğitimcisinden ana-babaya varan cefakâr insanlar, kurum ve kuruluşlar; her şeyden önce gece-gündüz ayrımını yeri geldiğinde unutan gencecik fidanlar, filizler, gençler/gençlerimiz…

Bakıyorum da…

Seneler ardı sıra devrilirken gözle görünür bir eğitim devrimi yapamıyoruz; hem enerjimiz hem de sinerjimiz heba oluyor.
Yıllar geçiyor, elinoğlu gelişmiş ülkeler teknolojik ve bilimsel devrimlere imza atarken biz hâlâ yaya! 
 

BELEDİYELER

EKONOMİ