YİNE Mİ MAĞDURİYET YİNE Mİ ASKER KORKUSU?

Teğmenlerin, genç subayların mezuniyet töreninden sonra, geleneksel bir duruma gelmiş, rutin bir gösterimi, şıpından farklı bir anlayışla ve mânâ ile değerlendirilerek, yine gündem saptırma yoluna gidildi.

Değerli okuyucular,

Bence, böyle durumlarda yapılan, olan şeyden “fazla zorlama yapılarak” bir “anlam” tesis etmektir.

Ordumuz, bizim ordumuzdur. Milli bir ordudur.
Türk Silahlı Kuvvetleri, milletimizin biricik ve tek gözbebeğidir. Ordumuzun; bu tipteki rutin bir gelişmeden yola çıkılarak yıpratılmak istenmesi, kanımca, gündem mühendisliği, siyaset mühendisliği, adını ne şekilde telaffuz edersiniz, bilemem ama tam olarak bu olay, bu yönde kullanılacak.

Ordu-asker ve sivil-asker ilişkileri bizim gibi ülkelerde, gerektiğinde hassas sinirleri uyarmak veya harekete geçirmek için de pek mahirce kullanılmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri, anayasal ve yasal bir dayanakla hareket eden, yine faaliyetlerini yasadan ve anayasadan alan “milli bir ordudur.” Bu bağlamda, yaşanan bir olaydan mal bulmuş mağribi gibi faydalanmaya çabalamak, bu iktidarın “samimiyet testi” açısından da sınanmasıdır. AK Parti daha önce zaten “askerî vesayet ile yargı vesayetinin” sonlanmasını kendisine şiar edinen bir parti değil miydi?

Asker-sivil ilişkilerinde aksaklıklar, AK Parti’nin yaptığı, yaşama geçirdiği anayasal düzenlemelerle bir hâl yoluna sokulmadı mı? Mağdur bir durumdayken AK Parti ve lideri Sayın Erdoğan, yaptıkları düzenlemelerle ordunun üzerinde bir kontrol tesis etmedi mi? Çağdaş ve modern demokrasilerde zaten ordu, milletin sandıktan çıkardığı siyasal iradenin emrinde, millet için devlet için yasal sınırlarıyla belirlenen görevlerini ve faaliyetlerini icra eder. Zaten çağdaş demokrasi ve hukuk devletlerinde “keyfiyet” olamaz. Hukuk devletlerinde, devlet başkanından tutun da asker ve sivil bürokrasiyi ve dahası tüm yurttaşları bağlayan ve sınırlayan hukukun tüm fertlere eşit uygulanması ve imtiyazsız bir toplumsal düzenin tesis edilmesidir. Dediğim gibi, bence, bu olayları kamuoyunun nabzını yönlendirme için kesinlikle kullanmamak gerekir.

****

Öte yandan, insan şöyle sorar veya sormaz mı?

Bu ülke, bunca örfî idare deneyimi geçirmiş olmasına rağmen, referandumlarla beraber güya daha demokratik bir siyasal düzene geçtiğimiz müjdelenmesine rağmen, siyaset düzenimizde sabah uyananın “darbe yapmak gibi bir keyfiyeti” olabilir mi?

Değerli okuyucular, evet, Türkiye’de geçmiş dönemlerde çok acı hadiseler yaşandı. Özellikle, 12 Eylül 1980 Askerî Darbesi, hafızalardan kolaylıkla silinememekte. Pekâlâ, 27 Mayıs ihtilali olsun, 28 Şubat döneminde merhum Necmettin Erbakan hocamıza yapılan dayatmalar, baskılar, oldubittiler unutulamaz. Bu ülkede askerin, geçmiş dönemlerde siyaset kurumu içindeki etkinliği ve gölgesi, HEYULA falan değildi, bir vakıaydı. Bizim toplumumuz, iki satır ne gazete ne de kitap veya dergi okumaya meftun olmadığından…

ANLATI falan da değildi. Evet, bu ülkede önceleri dindar insanların yaşam felsefelerine ve ideolojik tutumlarına istinaden destekledikleri siyasî partilerin, hareketlerin önleri ya yargı sopasıyla ya da ordunun demir yumruk sopasıyla kesintiye uğratıldı veya yollarına taş kondu. Askerin siyaset üzerinde etkinliği yalan değil, bal gibi bir hakikatti. Yine yargının, jüristokrasinin de siyasete ayar vermeye çabaladığı, rejime veya devrime aykırı düşebilecek görüş ve hareketlerin yargı eliyle törpülendiği de bir vakıadır.

2024 TÜRKİYE’SİNDE artık her şey değişmiş vaziyette. Eskiden, sürekli “mağdur” durumda olan, güya mağdur edilen çevrenin sesi siyasal hareket, 20 yıldan fazla 22 yıldır tek başına ülkeyi yönetmektedir. İlk dönemlerinde askerî vesayetten dert yanan bir siyasal hareketin, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bile dert yanmaya tevessül etmesi, sanki “buradan bir mağduriyet çıkarabilir miyiz” siyasî atağında bulunması, tam bir SAMİMİYET TESTİDİR. Ordumuzun milletimizin ordusu olduğu unutulmadan, anayasaya riayet ederek, tüm devlet organları görevlerini eşgüdüm içinde devam ettirmek mecburiyetindedir. Ordumuzun genç subaylarının, bu ülkenin kurucusunu, BANİSİNİ anması, sürekli hafızalarda taze tutmaya yönelik girişimleri, kesinlikle bir başka şekilde yorumlanmamalı ve buradan bir mağduriyet üretilmemelidir. Kitlelerin psikolojisini “ANLATI” üzerinden biçimlendirmek ve yine seçmen tabanlarını bu eksende ve minvalde zinde tutmak, sadece politik amaçlara hizmet eder. Bir de şunu iyi tefekkür etmek gerekiyor… Özellikle, “Anlatı”lanın tersine, 12 Eylül askerî darbesi, hangi mahallenin ve ideolojinin üzerinden balyoz gibi geçmiştir, işte burada iki satır bir şeyler okumak elzemdir.

BELEDİYELER

EKONOMİ