Özgürlük, çoğu zaman yanlış anlaşılan ve sıkça tartışılan bir kavramdır. Öyle ki, birçok insan özgürlüğü, her istediğini yapabilmek olarak görür. Ancak özgürlük aslında negatif bir kavramdır; tam olarak ne olduğu değil, nerede eksik kaldığını fark ettiğimizde anlam kazanır. Eğer yaşamımızda hiçbir engel ya da sınırlama olmasaydı, özgürlüğü fark edemezdik. Çünkü özgürlük, ancak sınırlarla birlikte var olur.
Özgürlüğümüz, doğa yasaları ve sosyal kurallarla çevrilidir. Bu sınırlara uyduğumuzda, özgür hissederiz. Örneğin, yüzme bilmeden denize atlarsanız boğulursunuz; elinizi ateşe sokarsanız yanarsınız. Bu fiziksel sınırlamalar doğanın bir parçasıdır ve onlara uyarak güvenli bir şekilde hareket ederiz. Aynı şekilde, toplumsal yaşamda da yasalara ve normlara uymak, bizi daha özgür kılar. Trafik kurallarına uyarak kazalardan kaçınırız, kanunlara uyarak sosyal düzenin parçası oluruz.
İrade ve Özgürlük Arasındaki Bağ
Filozoflar, insan davranışlarının özgür olup olmadığı konusunda uzun yıllardır tartışıyorlar. Bilimsel bir perspektiften bakıldığında, her şey bir neden-sonuç ilişkisi içinde gelişir. Bu düşünceye göre, özgürlük bir yanılsamadır. Ancak, hayatın içinde yaşadığımız deneyimler, bize bir özgürlük hissi verir. Birini kırıp kırmamak, doğru ya da yalan söylemek gibi kararlar bizim elimizdedir. Bu sorumluluk, bizi diğer canlılardan ayıran ve insan yapan en temel farklardan biridir.
Bu noktada, içsel özgürlüğe geliyoruz. İnsanı insan yapan en değerli özgürlük, ahlaki ve iradi özgürlüktür. Fiziksel olarak kısıtlanmış olsak bile, içsel özgürlüğümüz varsa gerçekten özgür olabiliriz. Bir kişi, bir zindanda bile olsa irade özgürlüğüne sahipse, hiçbir zincir onu esir edemez. Tarihten büyük liderler ve düşünürler bunu defalarca kanıtlamıştır. Örneğin, Sokrates, ölümle yüzleşirken bile düşüncelerinden ve ahlakından ödün vermediği için özgürdü. Nelson Mandela, 27 yıl hapis yattı ama özgürlüğünden hiçbir zaman vazgeçmedi.
Günümüz Dünyasında Özgürlük ve Bağımlılıklar
Modern çağ, insanların özgürlüğünü yeni yollarla sınırlandırıyor. Teknoloji ve sosyal medyanın aşırı kullanımı, insanları daha bağımlı hale getirerek özgürlüklerini kısıtlıyor. Her gün sosyal medyadan kopamayan, sürekli ekran başında vakit geçiren biri, aslında iradesini bir cihaza teslim etmiş durumda. Özgürlük, ihtiyaçlarımızın esiri olmadan yaşamayı başarabildiğimiz ölçüde mümkündür. İhtiyaçlarımızı ne kadar azaltabilirsek, o kadar özgür olabiliriz.
Bir başka örnek, maddi zenginlik peşinde koşan insanlardır. Daha fazla kazanç elde etme arzusu, bireylerin özgürlüğünü kısıtlar. Ekonomik özgürlük, para kazanmak ve istediğin gibi harcama yapabilmekle sınırlı değildir. Gerçek ekonomik özgürlük, servetinize bağımlı olmadan yaşayabilmektir. Bu nedenle, "Ne kadar çok şeye ihtiyaç duyarsanız, özgürlüğünüz o kadar kısıtlanır" sözü oldukça anlamlıdır.
Özgürlük ve Toplumsal İlerleme
Özgürlüğün olduğu toplumlarda insanlar potansiyellerini ortaya çıkarır ve büyük eserler yaratır. Bilim, sanat, edebiyat özgür ortamlarda gelişir. Özgürlüğün olmadığı, baskının hüküm sürdüğü yerlerde ise insanlar düşüncelerini dile getiremez. Eleştirinin susturulduğu, yalnızca tek bir düşüncenin egemen olduğu toplumlarda ilerleme durur. Totaliter rejimlerde, halkın özgürlüğü elinden alındığında sadece diktatörü övmek serbest olur. Düşünce özgürlüğünün olmadığı bir yerde ne bilim ne sanat ne de toplumsal gelişme mümkün olabilir.
Sonuç: Özgürlük Sorumluluk İster
Özgürlük, hiçbir engelin ya da sınırın olmadığı bir dünya demek değildir. Aksine, özgürlük, sınırların farkında olmak ve bu sınırlar içinde irademizi kullanarak kararlar alabilmektir. Doğa yasalarına ve toplumsal kurallara uyarak daha özgür olabiliriz. Özgürlük, başkalarına bağımlı olmamak ve kendi iradenizin efendisi olmaktan geçer.
SON YAZILAR