Halk otobüsünde sıradan bir gün; sabah saatleri, otobüs yorgun, içindeki yolcular sessiz ve kendisinden daha yorgun yolcuları taşımakta. Her gün aynı yol, çoğu zaman benzer simalar, bazen de ilk kez gördüklerim. Her gün birbirine benzer gibi görünse de aslında çok farklı.
Durduğumuz duraklarda yolcular artıyor. Yeni gelenlere yer açılıyor. Koltuklar doldukça yolcular biraz daha sıkışıyor. Araç, genç yolculardan oluşuyor çoğunlukla, ancak bazen yaşı ilerlemiş yolcular da bir o kadar kalabalık binebiliyorlar. Tabi burada zaman, saat farkı etkili olabiliyor. Yaşlı yolcular araca bindiğinde, genel olarak gençler kalkıp yer veriyorlar. Bunun tersi de olabiliyor. Bazen oturarak seyahat eden genç yolcuların, uyur numarası yaptıkları ya da kulaklık takarak, başları önde çevresinden tamamen uzaklaşmış olanlarına şahit oluyoruz. Burada eleştiri yapmak istemiyorum. Çünkü herkesin anlık şartları değişebilir. Elbette değerlerimiz konusunda hemfikiriz. Ancak öyle anlar oluyor ki ücretsiz kart uygulaması yüzünden tüm gün gezen yaşlılarımız olduğu gibi, her gün saatlerce yorucu işlerde çalışan gençlerimiz de olabiliyor. Gücü kuvveti yerinde olan yaşlı bireylerimizin eğer gerçekten oturmaya, yorgun bir gençten daha çok ihtiyacı yoksa bunu talep etmemeli, beklenti içinde olmamalı diyebilirim, kendimce gözlemlediğimde.
Aslında çoğu zaman rastladığım manzara; hemen gençlerden birinin ayağa kalkarak yer vermesi, bunun neticesinde yaşlı bireylerin mahcup ve sıkılarak “Evladım, rahatsız olmasaydın” diyerek mukabele etmeleri. Elbette bunlar sevdiğimiz, onayladığımız davranışlar. Ancak tersi durumlarda fevri olmamak gerektiğini, empati yapmamızın lazım geldiğini vurgulamak istiyorum.
Yolculuğum sırasında yaşlılarımızdan birinin birdenbire genç bir delikanlı için adeta saldırgan bir üslupla utanmamasından, sıkılmamasından başlayarak, edep, haya, ahlak her türlü hakareti ardı arkası kesilmeden saymaya başladı. Genç, mahcup bir şekilde ayağa kalkarak yer verdiyse de adamın öfkesi dinmek bilmedi. Bir anda ortam gerildi ve anlamsız şekilde bir zorbalık, anlayışsızlık, bencillik ve baskı ortaya çıktı.
Şimdi gelelim asıl mevzuya; okulların yeni açıldığı şu dönemde velilerin en çok muzdarip olduğu konulardan biri akran zorbalığı. Düşünün bir kere, mini mini çocukların, üstelik kendi yaşlarında yine küçücük çocuklar tarafından ruhlarını yaralayan durumlara sokulduğuna şahit oluyoruz. Peki bu çocuklar böyle davranışları nereden öğreniyor? Bin bir imtina ile büyüttüğümüz, eğitim alacakları, aynı zamanda da sosyalleşebilecekleri bir ortama giren bu çocuklarımızı nasıl koruyacağız?
Eğitim, özellikle de davranışsal eğitim evde başlıyor. Çocukların sosyalleştikleri yerlerde, ailelerin çocuklarını koruma adına öğrettikleri bencilliğin bir yansıması bu durumlar. Zorbalık hayatın her yerinde.
Durduk yere mi bu hale geldik, zaman mı farklı, böyle mi olmalıydı? Sürekli bir bağırıp çağırma, bir anlaşılamama. Gittikçe daha çok uzaklaşıyoruz birbirimizden. Anlamak, anlaşılmak zorlaştı. İletişim değil bu asla. En son ne zaman farklı jenerasyondan biriyle sohbet ettik, bir düşünelim. Ya küçük bir çocuk ya da yaşlı biriyle. Onları anlamaya çalıştık, ihtiyaçları nedir merak ettik?
Gençler bizim eserimiz, neyi kime şikâyet ediyoruz. Ayrıca, “Toplum içinde verilen nasihat hakarettir.” Güzel bir üslup ve sevgi dolu bir yaklaşımla bu sorunu aşabiliriz kısa vadede. Hiç değilse toplu yerlerde. Gençlerimiz belki sizin gördüğünüz kadar saygısız değiller. Belki yol göstermenize ihtiyaçları vardır. Zorbalığın her çeşidinden vazgeçmeliyiz.
Doğru sözü, doğru yerde, doğru zamanda sevgiyle söylemeyi başarabilirsek, aynı zamanda davranışlarımızla da örnek olabilirsek, kazanan toplum olacaktır…
SON YAZILAR